CEM ERSEVER
Cem Ersever, kısaca JİTEM olarak anılan Jandarma Genel Komutanlığı'nın
Güneydoğu Anadolu'daki İstihbarat biriminin kurucusu ve uzun
süre yöneticisi olan bir Jandarma subayıdır. Mart 1993'te istifa
etmiştir.
Ersever, Güneydoğu Anadolu'da uzun süren görevi esnasında PKK
ile yapılan gerilla ve istihbarat çalışmalarının tümünde yer
almıştır. Silahlı çatışmalara bizzat girmiş, tüm faaliyetleri
yönetmiş, PKK'ya karşı ve yandaş olan kişi ve guruplarla iritbatlar
kurmuş, bütün bunları tam yetkiyle ve Komutanlığa doğrudan bağlı
olarak yürütmüştür.
Subay ve istihbarat sorumlusu olarak bölgedeki tüm faaliyetlerin
ya içinde bulunmuş ya da içeriği hakkında bilgi sahibi olmuştur.
Ersever,
önceleri normal bir Jandarma subayı olarak görev yapmış, sonraları
çok önemli yetkilerle donatıldığı için tüm kuruluşlar ve yöredeki
gayri kanuni guruplarla ilişikler geliştirmiştir. İlişkileri
sınır ötesine de taşmış, IKPP lideri Barzani ve KYB lideri Talabani
arasında sürekli olarak Barzani'ye yakın olmuş, ancak her ikisinin
Ankara'yla ilişki kurmasında etkili rol oynamıştır.
Kerküklü olması sebebiyle Iraklı Türkmenler'le de yakın ilişkileri
vardır. Irak İstihbarat Servisi ile de irtibat içinde olmuştur.
Bu ilişkinin bölgede görev yaptığı 1976 yıllarından itibaren
başladığını kendisi de reddetmemiş, irtibatı PKK ile mücadeleye
bağlamıştır. Sık sık gittiği Kuzey Irak'ta İngiliz ve ABD istihbarat
guruplarıyla da irtibatı hep düşünülmüştür.
Emekli olduktan sonra bir tepki içine girmiş, PKK ile mücadelede
aksaklık, eksiklik ve yetersizlik olarak belirlediği hususlarda
kamuoyu oluşturma faaliyetlerine başlamıştır. Tempo dergisi,
Aydınlık, Tercüman ve Daily News gazetelerinde röportajları ve
açıklamaları yayımlanmıştır.
Bu arada, IKPP'nin Ankara Temsilcisi Hayrullah Salih'ten partinin
büro olarak kullandığı daireyi kiralamış (veya kullanmış) ve
bir siyasi dergi çıkarma hazırlıklarına başlamış, Ahmet Aydın
adıyla iki kitap yazmış, Tempo dergisindeki açıklamaları sebebiyle
aleyhinde Askeri Mahkemede dava açılmıştır. Ersever bölgeye ve
Kürt problemine ilişkin çeşitli görüşleri yanında Jandarma Genel
Komutanlığı'nın ve Asayiş Kolordu Komutanlığı'nın atama, çalışma
tarzı ve icraatlarını ayrıntılı şekilde eleştiren açıklamalarda
bulunmuştur.
Ancak gelişmeler beklediği yönde olmamış, destek görmemiş, Silahlı
Kuvvetler tepki göstermiş, mali yönden ve güvenlik açısından
sıkıntıya girmiştir.
Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar arasındadır.
MİT'e göre; Hanefi Avcı "Mahmut Yıldırım'ı çağırarak gerekli
yerlerde görüştüğünü söyleyerek, son dönemdeki faaliyetlerinden
ötürü Cem Ersever'in ortadan kaldırılması gerektiğini bildirmiş,
daha sonra Mustafa Deniz ve Neval Boz'a (sevgilisi, karısı) yönelerek
onların işbirliğini sağlamış onlar da Avcı'nın talimatıyla Cem
Ersever'i infaz grubuna teslim etmişlerdir."
Aydınlık dergisi Ersever'in öldürülüşünü kendi mantığı içinde
bir yere yerleştirmekte ve "Kasım 1994'te, uyuşturucu trafiğinin
elemanı ve tanığı olması sebebiyle, Abdullah Çatlı ve ekibi tarafından
Başbakanlık Poligonu'nda sorgulandı ve arkadaşları Mustafa Deniz
ve Neval Boz ile birlikte öldürüldü" şeklinde açıklamalar yapmaktadır.
MİT'in
açıklamaları gerçeklerden uzaktır.
Mantıklı ve tutarlı açıklamayı ise -nedense MİT'in sürekli olarak
itham ettiği- Hanefi Avcı yapmıştır.
Avcı, TBMM Susurluk Komisyonu'na 4.2.1997 tarihinde yaptığı açıklamada
"Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel'in şoförü (jandarma elemanı)
Kemal Uzuner'in evinde Cem'in arşivinin muhafaza edildiğini,
jandarmanın
Kemal'in evindeki malzemeleri, arşivi aldığı, Kemal'le randevulaşan
Ersever'i yakaladığı, eve gelen Mustafa Deniz ve Neval Boz'u
da ele geçirdiğini anlatmaktadır.
Sorgulamayı yapanlar arasında Mahmut Yıldırım'ın (Yeşil) olduğu
iddiası yaygındır.
MİT de sonunda mantıklı bir izah yapmakta ve "Ersever ve arkadaşlarının
teröristlerin harekat tarzı konusunda çok tecrübeli, kendi güvenlikleri
yönünden de çok dikkatli oldukları bilinmektedir. Buna rağmen
herhangi bir mücadele emaresi olmadan cinayeti işleyenlerce ele
geçirilmiş olmaları dikkati çekmektedir. Bu durum Ersever ve
arkadaşlarının kendileri açısından 'güvenilir' saydıkları kişilerce
veya bunların aracılığı ile yakalanmış oldukları ihtimaline kuvvet
kazandırmaktadır" demektedir.
Eylemin gerçekleşme biçimi, her üçünün fiziki bir zorlanmaya
maruz kalmamaları, cinayette PKK ihtimalini yok etmektedir. PKK'nın
çok şey bilen bu kişileri "konuşturmadan" öldürmesi beklenemez.
Basının,
devlet içinde bir hesaplaşma olduğu veya devletin çok etkili
görevlerde bulunanları dahi koruyamadığı veya kolayca feda ettiği
kanaatine yol açan yayınlarını da bu vesileyle doğruluk payı
olan yorumlar olarak kabul etmek yanıltıcı değildir. Birçok polis
görevlisi "Cem'in öldürülmesini değil, son zamanlardaki faaliyetleri
dolayısıyla sorgulanacağını, korkutulacağını tahmin ediyorduk"
ifadesiyle olaya ışık tutmuşlardır.
Görüştüğümüz Gümrük Teşkilatı şoförü Kemal Uzuner, Cem'in evine
geldiğini, kapalı valizini aldığını, diğer kişilerin de eve geldiğini
sonra gittiklerini, anlatmakta ve Cem'le yıllara dayalı ilişkisini
açıklamakta, ancak silahlı mücadeleye alışkın ve yatkın Cem ve
arkadaşlarının o saatlerde ve ev dışında kaybolmasına hiçbir
açıklık getirememektedir.
Aslında görüştüğümüz onlarca kişiden sonra olayın cereyan tarzı
hakkında bir şüphe duymamak gerekir. Ersever'in zararlı olmaya
başladığı, giderek devleti ve kurumlarını hedef tuttuğu, ilişkilerinin
yanlış boyutunun büyüdüğü ve yargı önünde bir cezayı hakettiği
muhakkaktır. Burada ve olayı uzunca anlatarak Sayın Başbakan'ın
dikkatine sunmak istediğimiz temel husus; bu dönemde Ankara'da
oluşan havanın göstergesi olması itibarıyla bu konunun taşıdığı
önemdir.
MİT'in tabiriyle yakalayanlar Cem'i ve arkadaşlarını "infaz grubuna
teslim" etmişlerdi. "İnfaz grubu" ibaresi kanaatimizce birçok
olayın düğüm noktasıdır. "İnfaz grubu"na kim emir verebilir?
Böyle bir grubu kimler kurabilir? Devlette bu yetki olacaksa
sistem nasıl işleyecektir? Ve hangi amaçla bu sistem çalıştırılacaktır?
Şu
husus bilinmektedir. OHAL bölgesinde bu karar mercii başçavuşlara,
komiser yardımcılarına çok daha önemlisi bu yetki dünkü terörist
yarınki potansiyel suçlu itirafçılara kadar inmiştir. 1996 yılında
Kolordu Komutanı'nın her türlü düzensizliğe son vermek için harekete
geçmesi bu adam öldürmedeki keyfiliği de bir noktaya kadar önlemiştir.
Çünkü mahkemelere kadar gitmiş bir konu nedeniyle elden ele teslim
edilen kişilerin devlet elindeyken köprü altında ölü olarak bulunmasının
faili meçhul olamayacağı aşikârdır.
OHAL Bölgesi'nde bunlar olurken, Cem Ersever ve arkadaşlarının
Ankara'da faili meçhul bir cinayete kurban olmaları artık kamu
yararının dışında kamu zararı tevlit eder boyutlara gelindiğini
ispat eden bir örnek oluşturmaktadır.
MAHMUT YILDIRIM (YEŞİL)
Sn. Başbakan'a hiçbir açıklama yapmadan, MİT'in Yeşil hakkındaki
tesbitlerini, olduğu gibi takdim etmekte fayda görülmüştür. Burada
yer almayan ancak devlet kurumlarımızın üzüntü verici ve mutlaka
tashih edilmesi gereken tutumlarının delili olan farklı ilişkilere
daha ileride temas edilecektir.
Aşağıdaki ifadelerin tamamı, değiştirilmeden Milli İstihbarat
Teşkilâtı'mızın cümleleriyle sunulmaktadır.
Yeşil Kod Mahmut Yıldırım
Gerçek Adı: Mahmut Yıldırım
Kod Adı: Ahmet Yeşil-Mehmet Kırmızı
Tire-Sakallı-Terminatör
- Salih-Derdi oğlu, Bingöl/Solhan 1953 doğumludur.
- 08.04.1973 tarihi itibariyle Bingöl/Genç İlçe Jandarma Komutanlığı
tarafından faydalanılmıştır. Aynı tarih itibariyle, verdiği bilgilerin
anılan komutanlıkça değerlendirilmesinde güçlük çekildiği gerekçesiyle
teşkilatımıza devredilmiştir.
- Anılan tarihte Tatvan Bölge Müdürlüğümüz tarafından faydalanılmaya
başlanmıştır.
- Ekim 1973-Kasım 1975 tarihleri arasında askerde olması nedeniyle
temas kurulmayan adıgeçenden askerliği sonrası Milli Görüş konusunda
istifade edilmeye başlanılmıştır. Ancak Mayıs 1989 ayında yaratmış
olduğu çeşitli komplikasyonlar nedeniyle teşkilatımızla ilgisi
yeniden kesilmiştir.
- Bilahare şahıs, Tunceli J.Blg.Komutanlığı'nın emirleriyle ve
anılan komutanlık adına, Nazimiye ve Ovacık bölgelerinde istihbari
bilgiler toplayarak, güvenlik kuvvetleriyle birlikte uygulamalara
katılmıştır.
- Bu çalışmalar sonucunda bölgedeki vatandaşlar nezdinde deşifre
olması nedeniyle, Jandarma Asayiş Komutanı tarafından Diyarbakır'a
çekilmiştir. Bu dönemde Tunceli J.A.K.'nda bir personelimizle
tanışan adıgeçen, Diyarbakır'daki Jandarma Asayiş Komutanı'na
bağlı olarak kırsal alanlarda çalışmalar yaptığını ifade etmiştir.
-
Mart 1992 ayında Tunceli Güvenlik Komutanı'na bağlı olarak faaliyet
yürüten şahıs; ilgili birimimiz personeli ile yaptığı bir sohbette,
Tunceli'deki PKK faaliyetini drije eden Aysel Doğan'ı illegal
olarak sorguya alacağını, konuşmadığı takdirde ortadan kaldıracağını,
ifade etmesi üzerine, personelimiz tarafından "böyle bir eylemi
yapmaması" yönünde ikna edilmiştir. 17.03.1993 tarihinde ilgili
birimlerimize, "adıgeçen ile komplikasyonlara neden olabilecek
bir kişi olması nedeniyle, kati surette temasta bulunulmamasına
azami özen gösterilmesi" yönünde talimat verilmiştir.
- 27.05.1992 tarihinde Muş ilinde güvenlik kuvvetlerince yakalanan
5 PKK mensubu, sorgu amacıyla Özel Harekât Şb. Md.'ne götürülmeleri
sırasında adıgeçen tarafından öldürülmüşlerdir. Bingöl birimimizde
görevli 2 personelin de adının geçtiği olayla ilgili olarak,
28.05.1995 tarihli Ahmet Yeşil adı, imzası ve "Asayiş Kolordu
Komutanlığı Görevlisi" ibareli bir yazı bulunmaktadır.
- Olay sonrası şahısla ilgili olarak intikal eden bilgilere göre,
adıgeçen Bingöl birimimiz tarafından, Asayiş Kolordu K.Yrdc'nın
da bulunduğu bir ortamda, Bingöl İl Jandarma Komutanı'nın makam
odasında tanınmış ve anılanın (M.Yıldırım) para talebi üzerine
Asayiş Kolordu K.Yrdc. tarafından para verilmesinin emredildiği
hususu müşahade edilmiştir.
- Adı geçen, 05.05.1992 tarihinde Muş Valisi, Emn.Md., İl Jan.
K. ve Bingöl Blg. Md.'nün hazır bulunduğu İl Emniyet komisyonu
toplantısına katılmıştır. Toplantıda Bingöl birimimizden yardım
görmediğini ifade etmiştir.
- 07.12.1992 tarihinde Elazığ Emn. Md.'lüğü sorgu bürosunda karşılaşılan
şahsın ısrarlı talebi üzerine yapılan görüşmede; 1991 yılı içerisinde
Muş-Bulanık ilçesi arasında bulunan Jandarma Karakolu'na eylem
yapma hazırlığındaki 3 teröresti Jandarma timleri ile birlikte
ölü olarak ele geçirdiklerini, yine aynı yıl Muş'ta tesbit ettiği
A.Öcalan'ın kuryesi olan Hatay'lı bir bayanı (muhtemelen Neval
Boz) angaje ederek Ankara'da JİTEM'de görevli bir Binbaşı (Cem
Ersever) ile tanıştırdığını belirterek, teşkilatımız ile çalışmak
istediğini ifade etmiştir. Şahsın bu teklifi kabul edilmemiştir.
-
27.01.1993 tarihinde Tunceli'de PKK'nın para istediği şahıslar
arasında yeralması nedeniyle gözaltına alınan ve bilahare serbest
bırakılan Celal Yaşar adlı şahıstan, PKK militanı maskesi ile
gönderdiği iki adamı vasıtasıyla para talebinde bulunmuştur.
-
16.02.1993 tarihinde Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı Vekili, ilgili
birimimizle yaptığı görüşmede; adıgeçenin teşkilatımızla ilişki
kurmak istediğini, yanında Muş Alan Sorumlusu bulunduğunu, Şemdin
Sakık'ı öldürmeyi planladığını ve eylemden sonra İsviçre'ye gitme
garantisi istediğini belirtmiştir. Alınan teklif kabul edilmemiştir.
-
07.08.1993 tarihinde Elazığ/Karakoçan'da jandarmaya teslim olan
PKK mensubu Salih Derviş adlı şahsın ifadesinde; Jandarma Komutanı
tarafından tanıştırıldığı Mahmut Yıldırım'ın "MİT'e çalıştığını,
Güneydoğu Anadolu Sorumluluğunu yürüttüğünü, kendisini eğiterek
MİT'e alacağına söylediğini" belirtmiştir.
- 1994 yılı itibariyle Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu bulunan
Muhsin Gül (Kod adı: Kekeç-Pepe-Metin,) 22.07.1994 - 16.08.1994
tarihleri arasında Diyarbakır Cinayet Büro Amirliği'nde verdiği
ifadelerde Ahmet Demir ile ilgili olarak;
"- 06.04.1994 tarihinde Diyarbakır Şehitlik Mahallesi 75. Sokak
31 No'lu adresinden kaçırılan ve 01.06.1994 tarihinde Mardin
yolu 10 Gözlü Köprü altında cesedi bulunan Bayram Kanat'ın, Diyarbakır
Jandarma'da görevli bulunan Ahmet Demir'in planlamasıyla kaçırıldığını,
-
Bayram Kanat'ın kaçırılışı sırasında Star marka bir tabancı ile
Uzi marka otomatik bir tabancanın da adı geçenin evinden gasp
edildiğini, bu olayda Ahmet Demir'in yanısıra Jandarma'da görevli
Ali ve Kemal kod isimli şahısların da yeraldığını, kendisinin
de (Muhsin Gül) zaman zaman Jandarma'nın bazı görevlerinde çalıştığını,
-
Ankara Elmadağ İlçesi yakınlarında öldürülen Emekli Binbaşı:
Ahmet Cem Ersever'i (Yeşil kod) Ahmet Demir, itirafçı (General
Zinnar kod) Alaattin Kanat, (Mete kod) İbrahim Babat ile Hoca
kod (ismi bilinmeyen) Antep şivesi ile konuşan gözlüklü 35 yaşlarında,
kısa boylu şahısların öldürdüğünü, daha sonra A.C. Ersever'in
arkadaşı Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz'un da aynı şekilde
öldürülmelerini müteakip, adıgeçenlerin silahlarını Ankara Aydınlıkevler
semtindeki jandarma istihbaratına bıraktıklarını ve otobüsle
gidecekleri yerlere gönderildiklerini,
- Yeşil kod'un her zaman "23 yıldır bu işleri yaptığını, öldürdüğü
ve öldürttüğü kişilerin komünist olduğunu" sürekli olarak kendilerine
söylediğini, bu suretle her öldüreceği kişilere komünist damgası
vurarak, çevresinde topladığı itirafçı ve diğer şahısların beynini
yıkadığını,
- Ayrıca C. Ersever olayında kullanılmak üzere Mesut Mehmetoğlu
ve Serdar Od isimli itirafçıların da aynı günlerde uçakla Ankara'ya
götürüldüğünü, ancak adıgeçenlerin "bu olaya girmeyeceklerini"
söylemeleri üzerine silahlarının alınıp, geriye gönderildiklerini,
bu bilgilerin uçak kayıtlarından teyid edilebileceğini,
- Diyarbakır Jandarma sorgu bölümünden Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne
sevkedilen Muş Bulanık Hoşgeldi Köyü muhtarının, İstanbul'da
dolmuşçuluk yapan ağabeyinin kızı Zeynep Baba ile, Bitlis ili
Tatvan ilçesinde (babası marangozluk yapar) Şükran Mizgin'in,
ilk sorgulamalarından sonra (serbest bırakılmalarını müteakip,
A.Demir ile Elazığ'da ikamet eden Rezzak kodun, bu şahısları
alarak bir müddet işkence ve zorla tecavüz ettiklerini, Şükran
Mizgin'i Muş girişinde bulunan köprünün altında öldürdüklerini,
Zeynep Baba'ya ise ne yaptıklarının bilinmediğini,)
- A.Demir ile A.Kanat'ın 1994 Mart ayı içinde Diyarbakır'da halk
otobüsü şirketi kurmak amacıyla Yıldız Yapı Koop.'nde müdürlük
yapan Ahmet Kaya ile aynı kooperatifte yetkili bulunan Musa Fidan'dan,
şirkete üye yapmak bahanesiyle para aldıklarını, bunun yanısıra
kandırdıkları kişilerden de toplam 3 milyar lira topladıklarını,
MHP Dyb. İl Başkanı İbrahim Yiğit'in de 600.000.000 lirasını
aldıklarını, ilk etapta topladıkları bu paranın 600.000.000 lirasını
A.Demir'in Elazığ Ziraat Bankası'nda, A.Demir adına kayıtlı (3003-30)
nolu hesabına yatırdıklarını, adıgeçenin bu hesabında trilyonları
bulan parasının bulunduğunu,
- Mart 1994 ayı itibariyle A.Kanat'ın kendisini MHP Güneydoğu
sorumlusu olarak tanıtmaya başladığını, bu dönemde Diyarbakır
MHP İl Başkanı İbrahim Yiğit ile arasının bozulduğunu, o tarihlerde
A.Demir ile A.Kanat'ın İ.Yiğit'i kalmakta olduğu turistik otelden
alarak öldürmek amacıyla götürdüklerini, daha sonra bilinmeyen
bir nedenle serbest bıraktıklarını, söz konusu şirket ile ilgili
bir miktar parayı İ.Yiğit'den bu şekilde aldıklarını,
- Sözkonusu olaya Devegeçidi'nde uzman çavuş ve Kürşad kod (Gültekin
Sütçü), itirafçı İsmail Yeşilmen ve itiraçfı Burhan Şare'nin
tanık olduklarını,
(- Batman'da milletvekili Mehmet Sincar'ı Alaattin Kanat, Mesut
Mehmetoğlu, İsmail Yeşilmen ve Yeşil kod Ahmet Demir'in birlikte
planlayıp öldürdüklerini,) bu olaydan sonra A.Kanat'ın "kendisinde
garantili imzalı kâğıt olduğunu" söylediğini,
- A.Demir'in zaman zaman kendisi (M.Gül) ve diğer arkadaşlarına
"İstanbul mafyasını çökerttiğini, Behçet Cantürk ve aynı şekilde
öldürülen diğer mafya ve PKK yanlılarını kendisinin planlayıp
öldürttüğünü" söylediğini,
- Vedat Aydın ve Musa Anter'in öldürülme olaylarını da bizzat
A.Demir'in planlayıp uyguladığını,
- A.Demir ve A.Kanat grubunun PKK damgalı tehdit mektuplarıyla
Diyarbakır ve çevre illerden çok miktarda para tahsil ettiklerini,
bu tahsilatlardan 1993 yılında Melikahmet Caddesi'nde bulunan
ve beyaz eşya ticareti yapan "Cezayir Ticaret, Öz Diyarbakır,
Diyarbakır Sur, Diyarbakır İtimat" firmaları ile "Ceylan İnşaat,
İntim İnşaat şirketleri"ne tehdit mektuplarını kendisinin (M.Gül)
verdiğini, tahsilatın ise, Mesut Mehmetoğlu ve A.Kanat tarafından
yapıldığını,
- 1993 yılında PKK davasından Diyarbakır E. Tipi Cezaevinde tutuklu
bulunan "Sedef Ticaret Şirketi" sahibinin kardeşi Abdulkerim
Avşar'ın, itirafçı koğuşuna alınmasını sebep gösteren A.Kanat
tarafından, Sedef Ticaret'ten 1 milyar TL. tahsil edildiğini,
1994 yılında bu taleplerini yinelediklerini, ancak istenilen
para verilmeyince, şirket ortaklarından M.Şerif Avşar'ı öldürdüklerini,
bu olayın bilinmeyen bir nedenden dolayı ortaya çıkarıldığını,
-
Yeşil kod Ahmet Demir'in planlaması doğrultusunda, 10 Ekim 1993
tarihinde Lokman Zuhurlı (Abdurrahman oğlu 1977 Lice doğumlu)
ve amcasının oğlu Zana Zuhurlu (18 yaşında) ile PKK militanı
maskesi altında irtibat kurulduğunu, adıgeçen şahısların daha
sonra Mesut Mehmetoğlu, Alaattin Kanat ve sivil kıyafetli iki
asker tarafından kendilerinde bulunan "81-82 telsiz kod"unu kullanmak
suretiyle Şehitlik Mahallesindeki evlerinden alındığını, kısa
bir sorgulamadan sonra Pağıvar beldesi, Saran Tuğla Fabrikasının
Bismil istikametini 4 kilometre geçtikten sonra öldürüldüklerini,
-
20 Ekim 1993 tarihinde Av. Hüsniye Ölmez'in Bismil yolunda öldürülmesi
ile ilgili Serdar Od, M.Mehmetoğlu ve kendisine (M.Gül) görev
verildiğini, H.Ölmez'in öldürme eyleminin bizzat kendisi (M.Gül)
tarafından gerçekleştirilmesi emrini aldığını, ancak eylemi gerçekleştiremediklerini,
-
Diyarbakır Baro Başkanı Fethi Gümüş ile Elazığ/Karşıyaka Fen
Lisesi'nde görevlendirilen öğretmen Suhpi Koç'un öldürülmesi
yönünde de talimat aldığını, ancak her iki eylemi de gerçekleştiremediklerini,
-
Bahsekonu olayların planlayıcısı ve yürürlüğe koyucularının J.İsth.'da
Kerim Binbaşı olarak tanınan Abdülkerim Kırca, Ahmet Demir ve
Alaattin Kanat olduğunu,
- Ülkeyi daha iyi günlere götürmek ve terörden temizlemek amacıyla
kendisi gibi itirafçıları kandıran bu şahısların, daha sonra
bu işleri şahsi amaçları için yaptıklarını, kadın ve kızlara
tecavüz ettiklerini ve elde ettikleri para ile lüks hayat yaşayıp
mülk edindiklerini öğrendikten sonra, kendisi ile birlikte itirafçılardan
Adil Timurtaş, İsmail Yeşilmen, Burhan Şare ve Serdar Od'un gruptan
ayrıldıklarını,
- Ancak geçim kaynakları olmadığı için gasp ve soygun gibi olaylara
karıştıklarını,
- Her infaz sonrasında Kerim Binbaşı, Yeşil ve A.Kanat tarafından
kendilerine 10.000.000 TL, harçlık verildiğini, geri kalanlarının
ise teşkilata mal edildiğinin anılan şahıslarca söylenildiğini,
-
Kendisi (M.Gül), A.Demir, İ.Yeşilmen ve B.Şare'nin ikamet etmeleri
amacıyla, "Ofis Gevran Cad. Yeniçeri Apt. Kat.2 No: 6" adresinde
ev tutulduğunu, aynı evde bulunan siyah ajandada da Yeşil'e ait
birçok sırların saklığı olduğunu,
- ERNK mühürlü bloknot şeklindeki para tahsil makbuzlarının ise,
1.5 yıl önce Ankara'da uçakta yakalanan bir PKK'lıdan ele geçirilen
makbuzlar olduğunu, bu makbuzların Ank.J.İsth. tarafından A.Demir'e
intikal ettirildiğini, anılanın da bu koçanları kendisi ve diğer
arkadaşlarının vasıtasıyla tahsil ettiğini, bu makbuzlarda tehdit
şekli ve istenecek para miktarını, Yeşil, Kanat, Yeşilmen ve
M.Mehmetoğlu'nun belirlediklerini,
- Cezaevine konulduğunun 2. günü A.Demir'in kendisinin (M.Gül)
yanına gelerek "Çekoslavak marka 16'lı silah konusunu emniyet
müdürlüğüne niçin söylediğini" ve "benim hakkımda başka neler
söyledin" diye sorduğunu, kendisinin ise işkenceye dayanamadığı
için söylediğini beyan ettiğini,
- Yeşil kodun açık kimliğini bilmediğini, ancak emekli Albay
olduğunu tespit ettiğini,
- Halk otobüsü için yardım edilen parayı A.Kanat, Yeşil ve İbrahim
Yiğit'in aldıklarını, bu paranın görgü şahitlerinin ise kendisi
(M.Gül) Dalyan Ay, Hakan Pamuk ve Mustafa Pamuk'un olduğunu,
-
Dalyan Ay'ın 05.08.1994 günü satırla öldürüldüğünü,"
beyan etmiştir.
- Bingöl birimimizde görevli bir personel aracılığı ile 1994
Haziran ayı içerisinde getirdiği bir teklifte, çeşitli Avrupa
ülkelerinde faaliyette bulunan bir grubun istenildiği taktirde,
yurtdışında bazı eylemleri taşeron olarak gerçekleştirilmesinin
kendisi (M.Yıldırım) aracılığı ile sağlanabileceğini belirtmiş,
bu konunun Mehmet Eymür'e iletilerek, görüşmesinin sağlanmasını
talep etmiştir. Bunun üzerine adıgeçen ile Eylül 1994 ayında
ilişkiye geçilmiştir.
- Şahıs, Ocak 1995 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından
gözaltına alınmış, yapılan sorgusunda sürekli olarak, kendisinin
Teşkilatımızla olan ilişkileri, ilişkide bulunduğu kişilerin
kimler olduğu, verdiği bilgilerin neler olduğu, dönemin Ankara
Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar tarafından bizzat sorulmuştur.
Sorgu sırasında adıgeçen Orhan Taşanlar'a nerede sorgulandığını
bilmek istediğini, Türk Emniyet Teşkilatı'na ait bir birimde,
Türkiye'nin güvenliği ile ilgili diğer kuruluşlar hakkında sualler
yöneltilmesini yadırgadığını ifade etmiştir. Bahsekonu sorgu
esnasında ayrıca, şahsın kendisine ait silahın kullanılması suretiyle
boş yere atış yapılmış, bilahare sorgucular, bu atışlar sırasında
silahtan çıkan kovanların, meydana gelebilecek bir eylem sonrasında
olay mahallinde bırakılabileceğini söyleyerek şahsı tehdit etmişlerdir.
Şahsın sorgu sırasında kırılan kaburga kemiği, Teşkilatımızı
konu ile ilgili olarak bilgilendirmek üzere geldiği sırada tarafımızca
tedavi ettirilmiştir. (6) Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden
itibaren irtibatımız kalmamıştır.
MİT'in açıklamaları bunlardır ve oldukça ketum bir anlatımın
hakim olduğu aşikârdır.
Sn. Başbakan'a bir husus tekraren azdedilmelidir. Açıklamalarımız
asla MİT'in, Jandarma'nın, Emniyet'in veya Turizm Bakanlığı'nın
yahut kişilerin tenkidi yoluyla yıpratılmaları anlamında değildir.
Türk halkı sağduyusu ile Susurluk olayında devletin bazı yanlışlarını
tesbit etmiştir. Bu yanlışların kabulünü ve galiba özür dilenmesini
beklemektedir. Bizim amacımız da Sn. Başbakan'a bu konuda sadece
doğruyu - veya kabiliyetimiz nisbetinde tesbit ettiğimiz doğruyu
sunmaktan ibarettir.
Yukarıda bahsi geçen Mahmut Yıldırım'ın takdim edilen 10 sayfada
bahsedilmeyen başka işleri de vardır.
Etibank Teftiş Kurulu'nca düzenlenen 27.11.1997 tarih, 3/29 sayılı
rapora göre "Yeşil kod Mahmut Yıldırım" Şubat 1977 tarihinden
itibaren Şubat 1997 tarihine kadar Etibank Elazığ Ferrokrom Tesislerinde
işçi olarak çalışmış, maaş almış, emeklilik primi ödenmiştir.
Puantör
olarak çalışan Yeşil, 1981 tarihinde Elazığ irtibat bürosunda
görevlendirilmiştir. Mesai arkadaşları ve amirleri (!) görevine
muntazam şekilde geldiğini söylüyor olmalarına rağmen, her tesis
müdürünün, atandıktan kısa bir süre sonra Mahmut Yıldırım'ın
dosyasına baktığı, hiçbir işlem yapmadan dosyayı iade ettiği,
bir daha da Mahmut Yıldırım'ın adını telaffuz etmedikleri bilinmektedir.
İşten çıkarma kararı da tebliğ edilememiştir.
Ahmet Demir adına Ziraat Bankası Heykel Şubesi'nde açılmış bir
hesapta tehdit, şantaj ve cinayet sonucu toplanan haraçların
bir bölümü yer almaktadır.
Ziraat Bankası Teftiş Kurulu yaptığı bir değerlendirmede şu hususları
tesbit etmiştir.
"Ahmet Demir isimli şahıs Ziraat Bankası Heykel/Ankara Şubesine
müracaat ederek ve 50 bin TL. yatırarak bir hesap açtırmış, Aydınlıkevler'de
bilahare Bahçelievler'de adres göstererek ve Nüfus Hüviyet Cüzdanı
ile çeşitli işlemler yapmıştır."
Hesaba, 20.06.1994 tarihinden itibaren adeta para yağmıştır.
Mustafa
Ank 200 milyon, Ağa Yıldız 250 milyon, Hurşit Han (Uyuşturucu
kaçakçısı) 250 milyon, Salih Ayten 249.7 milyon, Yusuf Tan 250
milyon, Mehmet İsen Kul 659 milyon, Şaban Bala 100 milyon, Ahmad
Esma Eyili 300 bin DM ve 50 bin USD, Elazığ Yapı Kredi Bankasında
görevli olduğunu belirten bir şahıs 500 milyon, Diyarbakır Şubesi
havaleli ve Dicle Turizm Şirketi tarafından 110 milyon, Mehmet
İsen Kul 995.6 milyon ve 737.2 milyon TL. yatırmışlardır. Yeşil
bu paraları çeşitli tarihlerde tahsil etmiştir. Bazen Ankara'dan
bazen Elazığ'dan şahsen ve tamamı nakit olmak üzere çekilmiştir.
(Heykel Şubesi Hesap No: 301009-39782-9)
Yeşil'in cebinde milyar lira ile gezdiği düşünülmelidir. Ankara
Polisi tarafından gözlem altına alındığında cebinden çıkan kartlarda
Bosch Buzdolaplarının fiyatı ve indirimleriyle ilgili notlar
da çıkmıştı. İki - üç milyon lira için bu kadar yoğun bir mesai
vermesi ve milyarlık tahsilâtları yaptığı tarihte bu kadar uğraşması
tahsilâtın kendisinde kalmadığının delilidir.
Polis tarafından gözlem altına alındığında üzerinde pekçok telefon
numarası çıkmıştır. Mehmet Eymür (Ev, iş ve cep), İbrahim Şahin
(İş, oto, oto özel, cep, çağrı ve İstanbul ev), muhtelif il ve
ilçe jandarma komutanları, Sultan Tekstil, Aydın İpekli ve aynı
numaralardan Mehmet Özbey (Çatlı olarak ilave edilmiş), Sırrı
Sakık (Ev ve büro), Farma Tıp Malzemeleri A.Ş. gibi. (Yeşil'in
kullandığı 542-211 89 82 nolu telefon irtibatları araştırılmış,
MİT ve Jandarma ile yoğun bir telefon irtibatı görülmüştür. Emniyet
Genel Müdürlüğü'nün temizliğini yapan Ertem firmasıyla da ilişkisi
vardır.
Bir tarafta mafya üyeleri, bir tarafta kamunun özellik arzeden
kurumlarının özelliği olan kişileri...
Yeşil'in Ankara, Antalya, Elazığ, mobil ve cep telefon irtibatlarının
dökümü kalın bir kitap halindedir. Yeşil'i sadece yukarıda verilen
numaradan arayanların listesi (Ek: 2)'de yer almakta ve Sn. Başbakan'ın
tetkikine özellikle sunulmaktadır.
Yeşil'in üzerinde başka belgeler de vardır. Hasan Tanrıkulu adına
sürücü belgesi ve İçişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi kimlik
kartı. Bu kartın istihbarat uzmanı sıfatıyla, emekliliğine kadar
geçerli olduğu da kayıtlıdır. Ayrıca boş ve Başbakanlık İstihbarat
Dairesi kartı da üzerindedir.
Antalya Emniyet Müdürlüğü izleme biriminin kaydettiği telefon
konuşmalarında Yeşil, Mehmet Eymür'le Duran Fırat'la bol küfürlü
konuşmalarında bir kamu görevlisinin utanacağı bir çerçevede
konuşmakta, Çatlı ile Topal'ın (eski Sheraton) otelinin kumarhanesinde
ortak olduklarını, Veli Küçük'ün işlerine mani olabileceğini
tartışmaktadırlar.
Emniyet Teşkilatı, MİT ve Jandarma bu kişiyi yakından tanımakta,
takibetmekte, dinlemekte, bilgileri arşivlemekte sadece adamı
frenleyip, durdurmamamaktadırlar. Neden? Bu haklı sualin en mantıklı
cevabını Yeşil'in iş ve eylemlerinin kamu kurumlarının genel
tercihlerine aykırı olmaması, ters düşmemesinde bulmak gerekir.
Dolayısıyla Cem Ersever'e karşı alınan tedbirin bir örneğini
Yeşil için düşünmenin bir gereği yoktur.
Milli İstihbarat Teşkilatımız "Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden
itibaren irtibatımız kalmamıştır" demektedir. Aslında arşivindeki
iç karartıcı bilgilere rağmen bu kişiyle olan irtibatı sebebiyle
MİT'in sorgulanması gerektiği düşünülmektedir. Jandarma ilgililerinin
durumu ise aynıdır. Bu kişiyi devlet görevine gönderenlerin (MİT'in)
30 Kasım 1996'ya kadar yaptığı her türlü işlem kontrol edilmeye
değer. Ankara'dan 09.02.1996'da yeniden pasaport verilmesinden
sonra Metin Atmaca'nın gerçek kimliğini bilen Ankara polisinin
bu dosyayı bir milyon dosya arasında adeta kaybetmesinin sebebi
de bellidir. Bu pasaportu alan MİT'in hangi Devlet problemini
çözdüğü de araştırılabilir.
Daha sonra 23 Kasım 1996'da MİT'in Diplomatik Pasaport taşıyan
Murat Tunç ve Gürcan Bora kod isimli mensuplarının beraberinde
Metin Atmaca (Yeşil) ve Vahdet Özer'le TK. 137 sefer sayılı İstanbul
uçağında 3 A.B.C. ve D numaralı koltuklarda oturan, İstanbul'dan
da TK 320 sefer sayılı uçakla Beyrut'a giden ve VİP-Başbakanlık
işaretiyle uçan 5 B.C.D ve 5 F'de oturan bu 4 kişinin hangi devlet
görevini ifa ettiği sorusu, haklı ve yerinde bir sualdir.
30
Kasım 1997 tarihinde Sn. Başbakan'ın başkanlığında ve MİT'te
yapılan toplantıda, bu noktadaki tenkidimiz ve MİT'in saygın
bir kurum olduğu, bu tip işlerinden üzüntü duyulduğu belirtilince
Müsteşar Sn. Sönmez Köksal;
şeklinde
bir soru sormuştu.
Kendilerine açıklanmaya çalışılmıştı; MİT uygun kişilerden, o
alanı bilen kişilerden bilgi toplayacaktır. Ancak kişiler MİT'e
hizmet etmekle saygınlık kazanamayacağı gibi, MİT'te o kişilerin
seviyesine inmiş olamaz. Oysa Yeşil'in Mehmet Eymür'e "Baba,
Babacığım" demesi, Kocaeli Emniyet Müdürü'yle Hadi Özcan'ın durumunu
tartışması problemin varlığına işaret eden bir ilişkidir. Çeşitli
iddialar ise problemin ciddiyetine işaret etmektedir.
Son yıllarda ortaya çıkan ve Susurluk olayı dediğimiz olay da
işte budur. Bunca bilgiye rağmen itlâf edilmesi gereken bir kişinin
VİP salonundan devlet görevine gönderilmesi anlayışı da Susurluktur.
Konu
ve irtibatlar sadece Yeşil'le de sınırlı değildir. Hadi Özcan'ın
bir MİT görevlisiyle yaptığı telefon görüşmesinin bir bölümü,
bu sahifelerde yazılanlardan daha etkili olsa gerektir.
... - Efendim.
Hadi - Nasılsın.... abi?
... - Aaa Hadi hocam sen misin?
Hadi - Benim abi...
........
Hadi - Abi bir ricam var senden.
... - Söyle
Hadi - Bu Veli Albay anormal derecede yükleniyor şimdi. Özellikle
bu Kürşat hadiselerinden sonra yükleniyor. Tahminim Sedat Peker
bağ kurdular herhalde. Veya Kürşat kendisi ona bir şeyler dedi.
...
- Sedat'ın kanalıyla olmuştur.
Hadi - Belki de. Buna bir şey söylettiremez miyiz abi ya?
.........
Hadi
- Burda abi 30-40 kişiyiz biz. Tombala davasına bir ay içinde
en az 10 milyar lira kazandık. Şimdi biliyor bunu. Kadın satmak
serbest. Tombalalara engel oluyorlar. Şimdi kış günü. 50'şer
milyon versen 40 kişiye 2 milyar yapıyor. 4 milyar para dağıttım.
Kimsede bir lira yok, vallahi billahi abi.
... - Sen Hacıya söyle. Onun jandarmada tanıdığı çok. Benim yok
valla.
Hadi - Kasıt yapıyor bu Veli Albay bunu.
Bu telefon konuşması Sn. Müsteşar'ın saygınlık konusundaki sualinin
de cevabıdır.