1968 baharı, düşünceleri söze ve eyleme döken bir çığlıktı sanki. Herşey Şubat ayı sonunda başlamıştı.
Fikir Klüpleri Federasyonu'nun (FKF) İstanbul'da düzenlediği Kurtuluş Mitingi'ne saldırılar olmuş, elliye yakın genç yaralanmıştı. İslâmcı gruplar, yine ayni kentte bir Şahlanış Mitingi yapmıştı. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve FKF, gençliğin sağ ve sol kesimlerini alanlara taşımıştı.
İslâmcılar, Bursa'da düzenledikleri Büyük Din ve Mukaddesatçılar Kurultayı'nda, ilk kez şeriat yönetimini seslendiriyorladı. Türkeş'in milliyetçi kadroları, Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin İzmir'de yaptığı kongreden dışlanıyorlardı. Bu kadrolar, bir vurucu güç olarak Ülkü Ocakları'nı kuracaklardı artık. Basında, İslâmcı örgütlenme ve eylemlerin Suudi Arabistan'daki ABD sermayesi denetimindeki Aramco petrol şirketinin katkılarıyla desteklendiği yazılıyordu. Cevdet Sunay da tam bu anda kalkıp Suudi Arabistan'a gidiyor ve bu ülkeyi ziyaret eden ilk Türkiye Cumhurbaşkanı oluyordu. Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) Malatya'da yapılan Büyük Kongre'sinde, Mehmet Ali Aybar ile Behice Boran ve Sadun Aren gruplarına karşı çıkılıyor, geniş cephe tezi seslendiriliyordu. Mihri Belli'nin öncülük ettiği yeni kalkışımı, Adalet Partisi (AP) Milletvekili Sadık Perinçek'in oğlu Doğu Perinçek sahipleniyor ve FKF genel başkanlığına geliyordu. Bu yeni oluşum, 27 Mayıs Milli Devrim Derneği'yle dayanışmaya girerek, Devrimciler Güç Birliği'ni (Dev-Güç) kuruyordu. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) Genel Başkanı Prof.Bahri Savcı, ayni zamanda Dev-Güç'ün de başkanlığını üstleniyordu. Sekreteri ise, Milli Birlik Komitesi (MBK) üyesi Senatör Kadri Kaplan oluyordu. İstanbul Üniversitesi'nde ilk kanlı olayların çıktığı 28/29 Nisan 1960'ın anısına Ankara'da Zafer Alanı'nda bir anma mitingi düzenleniyordu. İslâmcı gruplar AP Milletvekili Hasan Aksay'ın denetiminde mitingi basıyorlar, onlarca genç yaralanıyordu. MBK'li Senatör Mucip Ataklı'nın güvenlik güçlerinden istediği yardım da yanıtsız kalıyordu. Bu arada, TİP ile ulusalcı asker-sivil aydınları ve gençliği bir araya getirmeyi öngören Dev-Güç arasında giderek büyüyüp derinleşen bir anlaşmazlık başgösteriyordu. Cumhuriyet Halk Partisi'nde (CHP) de gerilim vardı. Mülkiye Cuntası diye adlandırılan grup (Prof.Turan Güneş, Prof.Besim Üstünel, Doç.Haluk Ülman, Dr.Deniz Baykal ve arkadaşları), parti içinde yepyeni bir örgütlenmeye gidilmesini savunuyorlardı. Batı'daki gençlik eylemlerinin ve Prag'da lider Dubçek'e karşı Çekoslovakya'ya giren Sovyet birliklerine karşı tepkinin yankısı da ulaşmıştı Türkiye'ye. Fakültelerde boykot ve işgal eylemleri başlamıştı. Mecliste CHP adına konuşan Prof.Nihat Erim, "gençlik esasında yerden göğe haklıdır" diyordu. Parti başkanı İsmet İnönü ise, eylemlerin yasadışı olduğunu söylüyordu. AP lideri ve Başbakan Süleyman Demirel de, tümüyle yasadışı saymasına karşın eylemlere "kuvvetle müdahale"den kaçınmaktaydı. Kanlı olaylar çıkmasından kaygılandığını vurgulamaktaydı. Oysa İslâmcı gruplar çeşitli eylemlere baskınlar vermeye, gençler ellerine silah almaya başlamışlardı bile. Üniversite eylemleri hızla siyasal boyut kazanmış, "NATO'ya Hayır" ve "6.Filo Defol" kampanyalarına geçilmişti. Toplum Polisi gücü gençlerin üzerine gitmiş, İstanbul Teknik Üniversitesi yurdundaki çatışmalarda pijamalı gençler yerde sürüklenmişti. Vedat Demircioğlu adlı genç ikinci kattan yere atılmış ve göğüs kafesi ezilerek ölmüştü. Ardından İstanbul Hukuk Fakültesi'ndeki ve İzmir'deki protestolarda elli dolayında genç ve yirmi polis yaralanmış, sokaklarda kan akmaya başlamıştı. 27 Mayıs dönemindeki 14'lerden CHP Milletvekili Orhan Kabibay ise, "Ne kadar sol birikimi hazırlarsanız hazırlayınız, eğer o birikim devletin başındaki devrimcilik anlayışı sıfır olan katsayı ile çarpılırsa sonuç yine sıfır olur" diyordu bu arada. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki makam odamda ise, Hava Albay Mehmet Heperler'in sesi yankılanıyordu : "27 Mayıstan bu yana bir arpa boyu yol alamadık Vedii ağabey."
Girdap, hem doğal hem de yapay bir deniz olayıdır. Güçlü akıntılar ya da güçlü ters akıntılar, akıntının basıncı ve yer çekimi nedeniyle dairesel bir hareketle, dikey bir biçimde, denizin derinliklerine doğru, konik bir çukur oluşturarak dönmeye başlarlar. İşte, girdap budur.
Türkiye hep güçlü iç akıntılar ve güçlü dış ters akıntıların etkisi altındaydı. Bunların basıncı ve yer çekimi, ülkenin derinliklerine doğru işliyordu. Giderek kendimizi oluşmakta olan bir bunalım çukuru içinde buluyorduk. Bunalım yoğunlaştıkça, siyasal partilerde ve temsilcilerinde sorumluluk duygusunun yükselmesi yerine, tam tersine, giderek genişleyen bir sorumsuzluk egemen oluyordu. Bu da, gerek kimi siyasiler ve toplumun kimi üst kesitlerinde bir askersel müdahale beklentisini koşulluyordu. Beklenti, çoğu kez çağrıya varıyordu. Çağrıya yanıt bulunmazsa, bu yönde özendirici gerekçeler sunuluyordu.
Em.Amiral Vedii Bilget, Girdap kitabının ilk cildinde yakından tanıklık ettiği 12 Mart sürecinin başlangıcından 12 Eylül sürecinin ilk dönemine kadar dönen girdabı irdeledi. Şimdi kitabın ikinci cildi de hazır. Bu ciltte de 12 Eylül sürecini ele alıyor. Bu süreçten sonraki gelişmelerin öyküsünü de hazırlayan Bilget, GİRDAP'ın üçüncü cildini de okurlarına sunacaktır.
Kitap isteme adresi :
Kastaş Yayınevi
Himaye-i Etfal Sk.No.6 Cağaloğlu-İstanbul
Tel : 0212 5205970 Faks : 0212 5113668
|