Emekli Amiral Vedii Bilget : Seçmeler
WCARGA HİZMETLERİ
BELGE ARŞİVİ
.

 

1973 Görünümü

Geçtiğimiz yıl, Batı dünyası ekonomik büyümenin doruklarına ulaşmıştı. Ancak enflasyon, sistemin belirgin bir özelliği durumuna da gelmişti. Birleşik Amerika, Avrupa ve Japonya'da hemen herşeyin fiyatları yükselmişti. İşverenler, hem ücretlerin gereğinden çok arttığından hem de hammadde ve enerji bulmanın zorlaştığından yakınıyorlardı. Bulabildikleri ise aşırı derecede pahalıydı. Sokaklarda, İkinci Dünya Savaşı yıllarından bu yana ilk kez, hiç de azımsanmayacak bir işsizler ordusu oluşmuştu.

İşsizlik, enerji, hamadde ve pazar tıkanmaları, giderek çarpıcı bir ekonomik durgunluğa geçilişin sinyallerini veriyordu. Ortam, "durgunluk içindeki enflasyon"u tanımlayacak stagflation kavramını bile yaratmıştı. Üstelik, yönelinen "yumuşama" süreciyle birlikte Batı ekonomilerine daha çok açılmaya başlamış sosyalist ekonomiler de benzer olgularla karşılaşmaya başlamışlardı. Gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkeler ise, hızla artan yoksulluğa, derin bunalımlara, iç çatışmalara koşullanmıştılar.

Vietnam'daki kanlı savaş, -on yılı aşkın bir zamandır- sürüyordu. Fransız sömürgeliğinden kurtulup Ho Şi Minh yönetiminde sosyalist bir toplum kurmaya çalışan kuzeydeki Demokratik Vietnam, tarih boyunca Çin istilalarının tedirginliği üzerinden atamamıştı. Destek ve dayanışmayı Sovyetler Birliği ile diğer Doğu Avrupa ülkelerinden arıyordu. Önce Fransa sonra da ABD ile bütünleşmiş Güney Vietnam'da ise, yönetim sürekli el değiştiriyordu. İktidarı ele geçirmiş Diem soyu, kadınlarının bile "korkunç yenge" diye anıldığı kanlı bir saltanat kuruyordu. Batı, bu ayıbı temizlemeye çalışıp Diem'leri alaşağı ediyor, bu kez Kao-Ki soyunun terörist egemenliği kuruluyordu. ABD destekli Güney ile Kuzey Vietnam arasındaki savaş, oniki yılda üç milyon insanın ölümüne neden olmuştu. Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi üzerine uçaklar, tanklar, napalm bombaları, kimyasal silahlarla giden ABD, orman-lıklar ve bataklıklar arasında sürüp giden savaşı sonuca bağlayamıyordu. Kuzey Vietnam üzerine attığı bombalar 7 milyon tonu aşmıştı. Bu, İkinci Dünya Savaşı boyunca kullanılan tüm cephaneden daha fazla bir rakamdı. Kuzey Vietnam halkı, teslim olmuyordu. 1972'nin son çeyreğinde Washington pes etmiş ve barış görüşmelerine oturmuştu.

ABD'nin ekonomik büyümenin doruklarına çıkması, Vietnam savaşının getirdiği canlanmayla sağlanmıştı. Makine ve donanım sanayileri çarklarını savaşın gereksindiği üretimle döndürmüştü. Ne ki, bu üretim ve buna bağlı tüketim, petrolden sağlanan enerjiye bağımlıydı. Ortadoğu'daki Arap-İsrail savaşı ertesinde petrol üretiminin kısılması ve fiyatlarının yükselmesi, yoğun bir hammadde ve enerji açığı doğurmuştu. Sonuçta, ABD'de ortaya çıkan enflasyon, tüm Batılı ülkelere ve oradan da dünyaya ihraç edilmişti. Nixon'un altın ve ABD doları arasındaki ilişkiyi kesmesinden sonra, Batı Avrupa ve Japonya'ya önemli parasal sorunlar ortaya çıkmıştı. Dünya piyasalarında el değiştiren yüz milyarlarca ABD doları, eşi benzeri görülmedik bir spekülasyon ortamı yaratmıştı. Bu sarsıntılar, küresel bir "domino etkisi" yaratmakta gecikmemiş, genel bunalımın yaygınlaşması sonucunu doğurmuştu. Batı sistemi kendi içinde bir ekonomik çatışmanın içindeydi artık. ABD, AET ve Japonya birbirlerine düşmüştü.

ABD'nin Vietnam savaşını sona erdirmek üzere barış görüşmelerine oturması, 1970'den bu yana geliştirmekte olduğu "Konsantrik Dış Çizgiler İlkesi"ne dayalı doktirinin uygulanabilirliğinin ipuçlarını almasıyla olmuştu. Washington'un öncelikli alanı, bundan böyle Ortadoğu idi. Geniş Arap toprakları ve halkları üzerinde yeni bağlantılar kurulmaktaydı. Bunun ilk işareti olarak, Enver Sedat, Mısır'daki Sovyet teknisyenleri geri göndermeye başlamıştı. ABD, petrolü bir ekonomik silah olarak kullanan Arap toplumlarında etkinleşmenin yollarını buluyor ve bu stratejik enerji kaynağını denetlemeye yöneliyordu. Batı Avrupa ve Japonya, bu gelişimden çok rahatsızdı. Sosyalist sistemin Polonya gibi aşırı borçlu ekonomileri de tıkanma noktasına doğru ilerliyorlardı. Petrolden yoksun tüm Üçüncü Dünya ülkeleri ya da Bağlantısızlar, aşırı yüksek fiyatları karşılayamıyorlar, borçlarını ödeyemez duruma geliyorlardı.

1973 başında uluslararası arena, önemli dönüşümleri gün ışığına çıkaracak olaylara gebeydi. Ama ABD bunları, "Konsantrik Dış Çizgiler" içinde tutmak ve önlemek amacındaydı da.

Türkiye'de yeni uluslararası süreç yeterince algılanmıyordu. Hatta hükümet, "yeni yumuşama politikasının Türkiye'nin Batı'daki önemini yitirteceği" kaygısındaydı. Oysa, ABD'nin yeni öncelikli alanının Ortadoğu olması, bunun tam tersi bir gerçeğin altını çizmekteydi. Dahası, Washington'un Türkiye'deki gelişimleri salt bu nedenle denetlemeyi gereksindiğini kavrayanlar da vardı. İhsan Sabri Çağlayangil, Ankara'nın 12 Mart öncesi süreçte ABD ile olan ikli anlaşmalarında sürekli düzeltmeler yapmasının, AET'ye yönelişinin, Sovyetler'le ekonomik yakınlaşmaya girmesinin, haşhaş ekiminin durdurulmamasının Washington'u rahatsız eden önemli nedenler olduğunu söylüyordu. Çağlayangil'e göre, 12 Mart olmuş, "NATO aleyhtarlığı kalkmış, anarşi kalkmış, sol kalkmış, haşhaş yasaklanmış, ABD rahatlamış"tı. Kimileri herşeyi bu denli ABD etkinliğine -haklı olarak- bağlasalar da, gözardı edilen bir şey vardı. O da, hiçbir ülke düzen ve yönetiminin, dışarıdan ne ölçüde desteklenirse destek-lensin, kendi içindeki yaratıcı güçlerin gelişimini önlenemeyeceğiydi. Ülkenin yazgısını belirleyecek asıl dinamikler, toplumsal yapısının içinde yer almaktaydı. Gereken tek şey, onların önünü açmaktı.

 
KİTAPLAR
MAKALELER
SEÇMELER