Emekli Amiral Vedii Bilget : Seçmeler
WCARGA HİZMETLERİ
BELGE ARŞİVİ
.

 

1971 Türkiye'si

Amerika için neden "olağanüstü tehlikeli"ydi Türkiye'de olup bitenler?

1962 Küba bunalımından ardından, bu ülkedeki Sovyet ve Türkiye'deki Amerikan Jüpiter füze üsleri kaldırılmıştı. Bu noktadan sonra ABD ve SSCB arasında nükleer genel savaş olasılıklarının dışına çıkılan bir adım atılmıştı ve "yumuşama"ya (detant) doğru yönelinmişti. Ama her iki sistem arasında küresel çekişme, -özellikle ABD askerlerinin Güney Vietnam'ı komünist tehditinden kurtarmak gerekçesiyle bu ülkeye gönderilmesiyle birlikte- yerel savaşlar yoluyla sürdürülme aşamasına geçmişti.

Arap-İsrail savaşı ertesinde Sovyetler'in Ortadoğu'da etkinleşmesi ve ABD'nin Vietnam'da başarı kazanamayacağının anlaşılmasıyla ise, yerel savaşlar yolunun da tıkandığı belli olmuştu. Şimdi sistemler arası "yumuşama"nın kalıcı kılınması ve dünyanın yeniden paylaşımı sürecine geçilmesi tek gerçeklik olarak kabulleniliyordu. Sistemler kendi etkinlik alanlarını saptayacak ve bu alanlar üzerinde ne Washington ne de Moskova birbirleriyle çekişmeye girişmeyecekti. Türkiye, Amerikan etkinlik alanında yer almaktaydı.

Oysa Türkiye'de "olup bitenler", Amerika'nın canını çok sıkıyordu. Washington'a göre;

- Gençlik kesimlerinden başlayıp parlamentoya, oradan askerlere bile yayılan "tam bağımsızlık"çı ve "sol" gelişme, Türkiye'nin ABD etkinliğini topyekün reddi anlamına geliyordu.

- Türkiye'nin kaynak yetersizliğine ilişkin Nicholas Kalder raporu ertesinde, ülkenin dış finansman gereksinmesini OECD içinde kurulan Türkiye'ye Yardım Konsorsiyumu kanalıyla ABD denetliyordu. Ama Ankara kalkıyor Moskova'dan büyük yatırım kredileri alıyordu. Amerikan etkinlik alanında olduğunu kabul ettiği Türkiye'ye Sovyetler'in bu yaklaşımı kuşku uyandırıcıydı.

- Bu yetmezmiş gibi Ankara, AET ile öylesine organik bağlar kurmaya yönelmişti ki, dış finansmanı konusundaki ABD denetimini kırmaktaydı. Askersel donatım gereçlerini bile Avrupa'dan sağlamaya yöneliyordu. Bu gelişme, Batı sistemi içinde bir süredir gözlenen sistem içi çekişme ve çelişkilerin derinleşmesi anlamına geliyordu. Ortadoğu'nın kilit noktasındaki Türkiye'nin Avrupa'nın etkinlik alanının bir ucu olması, bölgeye ilişkin ABD stratejilerinin çökmesiyle bile sonuçlanabilirdi.

- ABD-SSCB etkinlik diyalektiği dışında kendine özgü normlar geliştirme savındaydı Avrupa. AET anlaşmaları dolayısıyla bunların uygulanmasını Türkiye'den de istiyordu. Daha demokratik bir çoğulcu düzen ve daha liberal bir ekonomi bunların başında geliyordu. Oysa Türkiye eninde sonunda bir Ortadoğu ve İslam ülkesiydi. "Daha demokratik çoğulcu düzen" bu yapıya uygun değildi ve ülkede öyle karmaşalar yaratırdı ki sistemler dışına bile düşebilirdi. Üstelik "daha liberal bir ekonomi", bu ülkenin mali sermaye açısından denetlenemez, dolayısıyla sistem dışına kayışı önlenemez bir durum da yaratabilirdi.

Kısacacı gidiş, Amerika için "olağanüstü tehlikeli"ydi.

............

İngiltere'ye göre "durum kritik"ti. Peki ama neden?

- Londra, Paris tarafından "Birleşik Amerika'nın Avrupa'daki doğal uzantısı" sayılmış ve AET üyeliği veto edilmişti. Türkiye'ye bu alandan erişmesi olanaksızdı.

- İngiltere'nin Ortadoğu'da tarihsel çıkarları vardı. Bölgeden kovulmuş olmasına karşın bunları dolaylı yollardan denetleyebilme şansı vardı. Ama Ankara, Amerikan varlığına karşı böyle sert tepkiler verir bir ortama kayarken, Londra'nın bölgeyi Türkiye üzerindeki Anglo-Amerikan etkinlikle denetleme olanağı neredeyse sıfırlanıyordu.

- İngiltere'nin bölgedeki denetim için en önemli üssü Kıbrıs'tı. Ama Yunanistan cuntası öylesine usdışı kalkışımlarda bulunuyordu ki, adaya olası bir Türkiye müdahalesi her an söz konusu olabilirdi. Bu da, adada bir çok uluslararası unsurların etkinleşmesi anlamına gelirdi. Londra, Kıbrıs kozunu da yitirebilirdi.

İngiltere için "durum kritik"ti.

.................

Sovyetler, "tehlikeli tırmanış"tan söz ediyordu. Neydi onları kaygılandıran?

Moskova'ya göre;

- Türkiye'deki gençlik eylemleri ve ardındaki "yeni sol" anlayış, anarşi ve teröre varmıştı. Bu gelişmeler, Avrupa'da bile çatırdamalara neden olmuştu. Prag olayı, sosyalist sistemi sorgulayan bir dizi ülke ve parti yaratmıştı. Sistemsizlik, anarşi ve terör, karşıt güçlerin ekmeğine yağ sürerdi. Baskıcı süreçlere geçiliverirdi. Yeni "yumuşama" sürecinde Amerikan etkinlik alanında varsayılmış Türkiye'de olası bir sistem bunalımı, sistemler arası bunalıma bile yol açabilirdi. Moskova, bunu istemiyordu.

- Türkiye'de kendine "sosyalist" etiketler bile taksalar, sol gruplar ve partiler "Ne Amerika, Ne Rusya" diyerek Pekin'in görüş etkinliğine giriyorlardı. Bu salt siyasal söylem açısından değil, iki sistemli ve etkinlik alanları saptanmış dünyanın üçüncü bir ara sitem kanalıyla tüm dengelerinin altüst edilmesi ve yoğun çatışmalar getirmesi bakımından da kabul edilemezdi.

- Ortadoğu bir bilmeceydi. Her ne denli Sovyetler kimi bölgesel ülkelerde etkinliklerini arttırmışlarsa da, Arap mantığını kavramak zordu. Bölge hâlâ için için kaynıyordu. Ankara'nın yeni geliştirmekte olduğu "bölgenin öteki ülkeleriyle ortak bir inanç ve kültür birliği varlığı" tezi ve "komşularımızla bir barış çemberi kurmak istiyoruz" yaklaşımı, Moskova için çok önemliydi. Türkiye, kendi içinde istikrarı yakaladığı oranda, bu karmaşık bölge için de bir istikrar unsuru olabilirdi.

- Sovyetler kimi Arap ülkelerinde etkinleşmişlerdi ama, bu ülkelerin insan kaynakları yapısı çok kormaşıktı. Özellikle Irak ve Suriye'de yerel düzeni sağlamak olanaksızdı. Ayrılıkçı Kürt grupları büyük sorunlar yaratıyordu. TİP'in de giderek "Kürt halkı" söylemine sarılması Moskova'yı çok rahatsız ediyordu. Hem bölgenin hem de Türkiye'nin istikrarını yoksaymak demekti bu.

- Arap ülkelerine karşı körfezdeki geleneksel İslam ülkelerinin izledikleri politikalar da kaygı vericiydi. Arap ülkelerini karıştırıyor, dinsel kökenli başkaldırılara neden oluyorlardı. Bunların Türkiye'ye de uzandıkları MNP olayı ile gözlenmekteydi. Bu gelişme de çok tedirgin ediyordu Moskova'yı. "Yeni sol" ve "yeni sağ"a karşı çok sert önlemler alınacağı ve Türkiye'de taşların yerinden oynayacağı kaygısındaydı.

Sovyetler için, bu yönde bir "tehlikeli tırmanış" söz konusuydu.

.................

Almanya'ya göre "olağanüstü gerilimli bir süreç" yaşanıyordu Türkiye'de.

- İkinci Dünya Savaşı ertesinde Alman toplumuna konulan Anglosakson ipotekler aşılıyordu. AET içinde belirli bir konuma ulaşılmıştı. Sanayi çarkları son derece hızlanmıştı. Bir yandan Türk işçisi istihdamı, öte yandan iki ülke arasındaki ticaret katlanarak artıyordu. Türkiye'ye verilen askeri yardım çerçevesi dışında, Alman yapımı askersel donatım araçlarının satışına da geçilmekteydi. Amerika'nın denge oyununun dışında Almanya'nın, yüzyılın başlarındaki gibi, Türkiye'de etkinliği ele geçirmesi olanaklıydı artık.

- "Sol"da, parlamentonun ana gücü durumuna yükselen CHP'nin hâla ulusalcı-merkezci yapıyı koruduğu bir sır değildi. Diğer ciddi sol birikimler de devletçi-ulusalcı çizgideydiler. Sokaktaki gruplar da anti-emperyalist söylemler güdüyorlardı. Bu ortamda, giderek kendisi için bir güç olan Almanya'nın -AET üzerinden ya da değil- Amerika'nın dışlandığı bir sürece egemenleşmesi zor olmazdı. Buna Washington'un bile karşı çıkacağını ummuyordu Bonn.

- Türkiye'de demokratikleşme, gelişim tarihinin en önemli aşamasındaydı. Bu durum, devletçi-merkezci geleneksel anlayışla çelişip çatışıyordu. Merkez ne ölçüde diretse, toplumsal güçler o ölçüde özerklik savaşımına girişiyordu. Savaşım o denli çeşitlenip karmaşmıştı ki, gelişmeleri belli dengelerde tutmak olası görülmüyordu. Türkiye'de hem taraflar arası büyük bir gerilim yaşanıyordu ve hem de bu süreç Batı sistemi içinde gedikler açıp Almanya'nın etkinleşmesini önler nitelikteydi.

Bu, Almanya için "olağanüstü gerilimli bir süreç" ti.

 
KİTAPLAR
MAKALELER
SEÇMELER