Emekli Amiral Vedii Bilget : Seçmeler
WCARGA HİZMETLERİ
BELGE ARŞİVİ
.

 

TUDEH ve Humeyni

Marksistler, herhangi bir doğaüstü varlığın, doğa dışında ya da üstünde herhangi bir şeyin varlığını yadsıyan felsefi materyalizme dayanırlar. Aslında yaşam ve evren için bu türden bir açıklamaya gerek yoktur günümüzde. Doğa kendi açıklamalarını sağlıyor, hem de büyük bir bollukla.

Bilim, insanın -tıpkı diğer türler gibi- milyonlarca yılda geliştiğini ve yaşamın kendisinin inorganik maddelerden evrildiğini kanıtlamış durumda. Öyleyse, tüm bu bilimsel gelişmelere rağmen, niye hâlâ din milyonlarca insanın zihnini pençesinde tutuyor? Çünkü din, insanlara ölümden sonra bir yaşam avuntusu sunuyor. Ama felsefi materyalizm böyle bir şeyin olabilirliğini yadsır. Akıl, düşünce ve tin belli bir biçimde örgütlenmiş maddenin ürünüdür. Organik yaşam belli bir aşamada inorganik yaşamdan çıkmıştır, tıpkı basit yaşam formlarının -bakteri, tek hücreli organizmalar vb.- omurga, merkezi sinir sistemi ve beyin içeren daha karmaşık yaşam formlarına evrilmesi gibi.

Esas sorun şudur: Günümüz toplumunda birçok kadın ve erkeğin sürdürdüğü yaşam öylesine zor, öylesine katlanılmaz ve en azından öylesine anlamsızdır ki, ölümden sonra yaşam avuntusu bu yaşama bir anlam katmanın tek yolu gibi görünmektedir. Yoksa insanların kendilerini yönetenlere ve yönetim sistemine başkaldırıları önlenemez.

İnsanları başka bir yaşama inandırmak ilk bakışta zararsız gibi görünebilir. Ama insanları yanlış eğitmek ve yaşamlarını bir yanılsama çevresinde inşa etmeleri için özendirmek, varolan gerçek yaşamı görmelerini önlemek amacı güder. Çünkü biz dünyayı ve kendimizi değiştirmek için gerekli bilgiyi, tüm yanılsamaları ardımızda bıraktığımız, dünyayı ve kendimizi gerçekte olduğumuz gibi gördüğümüz ölçüde elde edebiliriz.

Aslında antik halkların çoğu, ölümden sonra kendilerine ne olacağı sorusuna kayıtsızdırlar. Yalnızca Mısırlılar, yiyecek ve şarabın, müziğin, çıplak dans eden kızların ve insanın her gereksinmesine hizmet edecek bir köleler ordusunun olduğu daha çekici bir öteki dünya anlayışına sahiptiler. Ama onlar için bile öteki dünya, egemen sınıfın tekelindeydi. Bunların anıtsal mezarları, canlıyken sefasını sürdükleri gösterişli zenginliği ve lüksü betimliyordu. Çin’de ve diğer tüm erken sınıflı toplumlarda, ölümden sonra yaşam beklentisi, aristokrasiye, şefe, krala ve savaşçıya özgüydü. Bu, egemen seçkinlerin yararlandığı bir ayrıcalıktı. Yaşamları boyunca sefasını sürdükleri ayrıcalıkların ölümden sonra da sürüp gitmesiydi.

Hıristiyanlıkla birlikte öteki dünya ve cennet demokratikleşti, herkese açıldı. Ama bir bedel karşılığında. Bu bedel, daha iyi şeylerin geleceği beklentisiyle kişinin bu dünyadaki yaşamını tevekkülle geçirmesi ve gerekirse feda etmesiydi. Ne ki bu noktada da ortaya bir çelişki çıktı. Zenginler hep günah içinde yaşıyorlardı. Geleceği dert etmiyorlar, kendilerini servetlerinin ve yaşamın güzelliklerinin zevkine adamayı yeğliyorlardı. Öteki dünya ve cehennem ateşi olasığını pek umursamıyorlardı. Anlaşıldı ki göksel dinler sürecindeki öteki dünya ve cennet, önceki dönemle tümden çelişikti. Bu dönemin cenneti, salt yoksullar içindi. İşte bu noktada kavranıldı ki, ortada bir düzenbazlık var. İnsanların gözleri cennete doğru dikildikçe, dikkatlerini onlara azap çektiren gerçek sorunlara ve gerçek düşmanlarına karşı yoğunlaştıramamaktadırlar. Alabildiğine sömürülmektedirler. Ölümden sonra vaadedilen bir yaşam ve cennet uğruna, kendilerini bugünün eza ve cefasına kurban etmeyi peşinen kabullenmektedirler.

Felsefi materyalizmin gerçek simgesi olan yaşam sevgisi, yaşadığımız dünyayı değiştirmek ve insanların yaşamlarını iyileştirmek için çabayı gerektirir. Din insanlara gözlerini göklere dikmelerini öğretirken, Marksizm yeryüzünde daha iyi bir yaşam için mücadele etmeyi söyler. Kadınların ve erkeklerin hep birlikte ve aralarında hiçbir ayrım olmaksızın, kendi yaşamlarını dönüştürmek ve insanlığı gerçek ereğine ulaştıracak bir toplumu yaratmak için eylemde bulunmayı öngörür. İnsanların sadece bir yaşamı olduğunu ve kendilerini bu yaşamı eşit, adil, özgür, sömürüsüz, güzel ve tatmin edici kılmaya adamaları gerektiğini öğretir. Marksistler, bu yaşamdaki bir cennet için mücadele ederler; çünkü başka bir cennetin olmadığını bilirler. Yaşanabilir bir dünya için yaşanıldığı ve savaşıldığı ölçüde, çocukları ve torunları için daha iyi bir gelecek hazırladıklarına inanırlar.

Hiç kuşkusuz, din konusunda aralarındaki büyük düşünce ayrılıklarına karşın, adaletsizliğe karşı savaşıma katılmak isteyen tüm namuslu Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin ya da Hinduların, yeni ve daha iyi bir dünya için mücadele eden Marksistlerle el ele vermeleri mümkündür. Benim tek anlayamadığım, İran Komünist Partisi TUDEH'in bir bildiri yayınlayarak, Ayetullah Humeyni'nin İslâm Devrim Konseyi kurulmasına yönelik girişimini onayladığını açıklamasıdır. Bugüne değin bölgede ve dünyadaki dinsel temelli hangi yönetim anti-kapitalist bir tutum içinde ve emekçilerin yanında olmuştur ki, adı "komünist" olan bir parti böyle bir yönetimi onaylasın? Anladığım kadarıyla TUDEH arkasında diğer komünist partilerin desteğini duyamıyor ve Humeyni'nin ilân edeceği yönetimin kendisini ezip geçeceği korkusuyla taktik sapmalara giriyor. Gelgelelim, halen aydınlanmış değilim. Ya bilip bellediklerimde bir yanlış var ya da Orta Doğu'nun komünist partisi de böyle bir şey oluyor işte. Benim kafam böylesine karıştığına göre, kimbilir komünistlerinki ne durumdadır.

 
KİTAPLAR
MAKALELER
SEÇMELER