Emekli Amiral Vedii Bilget : Seçmeler
WCARGA HİZMETLERİ
BELGE ARŞİVİ
.

 

Carter ve Ecevit

Washington’daki NATO doruğu, 30 Mayıs Salı günü tam bir Amerikan gösterisiyle açıldı. Kennedy Center’ın sahnesine upuzun bir masa konulmuştu. Ardında 15 sandalye ve onların ardında da borazanlı askerler dizilmişti. Ansızın borazanlar çalmaya başladı ve sahnenin iki yanındaki kapılardan hükümet başkanları çıktılar. Ağır adımlarla yürüyüp masadaki yerlerini aldılar. Ama aralarında Carter yoktu. Bu kez borazanlar upuzun bir marş çaldılar. Başladıkları gibi ansızın susuverdiler. Bir an tüm salon sessizliğe gömüldü. Hoparlörlerden gür bir ses yükseldi ve ABD Başkanının gelmekte olduğunu duyurdu. Masadaki tüm hükümet başkanları ayağa kalktılar ve Carter küçük adımlarla sahneye girdi. Herkes tarafından alkışlanmasını gülücüklerle karşıladı. O sırada Amerikan TV’leri Carter’dan çok diğer ülkeler hükümet başkanlarına odaklanmışlardı. ABD Başkanı önünde ayağa kalkan Batılı liderleri gösteriyorlardı izleyicilerine. Az önce de tüm liderlerin sahneye girdikleri sırada NATO Genel Sekreteri Joseph Luns’a odaklanmışlardı. Luns, protokol yetkili sanıp borazancıların başındaki subayın elini sıkmaya yönelmiş, subay da uzun süre elini vermemekte direnmişti. Ayni anda masa başına da odaklanmıştı kameralar. Lüksemburg Başbakanı Thorn ile Kanada Başbakanı Trudeau yanlışlıkla ayni sandalyeye oturmaya kalkmışlardı çünkü. ABD TV’leri, Başkan Carter dışında diğer Batılı liderleri gülünç durumda göstermeye çabalıyorlar, bir horgörme oyunu oynuyorlardı.

Gerçekten de bir oyun sahnelenmişti NATO doruğunda. Ama gösterilmeye çalışıldığı denli gülünç değil çok düşündürücü bir oyun. Başkan Carter, kısa bir açış konuşması yaptı ve sözü “Doruğun onur konuğu Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit”e bıraktığını bildirdi. Tüm kameralar ve mikrofonlar Ecevit’e döndü. Başdöndürücü bir alkış yükseldi salondan. Ecevit’in mimikleri dinginleşti ve birkaç gün önce Londra’daki demecinde NATO’nun gelişen dünya koşullarındaki rolünü irdeleyen sert sözcüklere hiç yer vermeyen bir konuşma yaptı. NATO’nun yalnızca askersel bir örgüt olmadığını, insan haklarına saygılı ve demokrasinin en önemli destekçilerinden biri olduğunu söyledi. Salondan yine büyük alkışlar yükseldi. Ecevit’ten sonra Genel Sekreter Luns söz aldı. “Ruslar güçleniyor, biz de daha etkin biçimde silahlanmalıyız” içerikli konuşmasından sonra açılış töreni bitti. Akıllarda kalacak olan da bu son sözlerdi zaten : “NATO ülkeleri daha da silahlanmalıdır.”

31 Mayıs sabahının ilk saatlerinde, Ecevit ile Carter Beyaz Saray’da görüştüler. İlk anlarda havaya bir gerginlik egemendi. Bir yıl önce Londra’da yapılan Demirel-Carter görüşmesinde "Siz bizim dediğimizi yapın, biz de sizin istediğinizi yapalım" şeklindeki ABD yaklaşımına Demirel’in öfkelenerek "Türkiye, Amerikan Federal Devleti'nin elliikinci eyaleti değildir" yanıtını verip masadan kalkmasını kimse unutmamıştı. (Bkz.Girdap 1.Cilt S.514) Şimdi bunun daha ileri düzeyde bir tekrarından çekiniliyordu.

Carter toplantıya yanında Dışişleri Bakanı Vance, Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Brzezinsi, Dışişleri Danışmanı Nimetz, Dışişleri Avrupa İşleri İşleri Müdürü Vest ve Brzezinki’nin yardımcılarından Paul Henze ile katılıyordu. Ecevit’in yanında da Dışişleri Bakanı Ökçün, Savunma Bakanı Işık, Dışişleri Genel Sekreteri Elekdağ ve Washington Büyükelçisi Esenbel vardı. Toplantı süresinin 45 dakika olacağı ve Carter’ın Ecevit’in ardından İtalya Başbakanı Andreotti ile görüşeceği bildirildi.

İlk sözü Carter aldı ve “Biz ambargonun konulma amaçlarıyla ters düştüğünü, işe yaramadığını ve hem Kıbrıs hem de Türk-Yunan ilişkilerini tıkadığının bilincindeyiz. Bu konuda kesin girişimlerimiz var. Şimdi sizin görüşlerinizi dinlemek istiyorum” dedi.

Ecevit, bu kısa sözlere uzun bir tutum değerlendirmesi yaparak yanıt verdi ve şöylece sonlandırdı : “Nasıl ki Amerika’nın Kıbrıs sorunu ile ambargo kurmasını istemiyor idiysek, biz de bağ kurmadık. Önce ambargo kalksın sonra hareketlenelim demedik. İkili girişimlşere öncelik verdik. Yunanistan’a birçok kez ikili diyalog önerisinde bulundum. Karamanlis bir süre çekingen kaldıktan sonra öneriyi kabul etti. Montrö’deki görüşme çok olumlu geçti. Karamanlis bana ambargo konusunda aktif bir karşı tutum benimsemeyeceğini söyleyince de çok umutlandım. Bu arada siz ambargonun kaldırılması için Kongre’deki girişiminizi açıkladınız ve herşey ansızın değişiverdi. Yunan tarafı teknik düzeydeki görüşmelerden çekildiler. Rumlar da büyük bir propaganda kampanyasına girişerek önerilerimizin masaya oturulamayacak denli yetersiz olduğunu öne sürmeye başladılar. Biz onlar denli sesimizi duyuramıyoruz. Propagandalarından öyle ileri gttiler ki, bizim sadece yüzde bir oranında toprak vermeyi kabul ettiğimizi dünyaya yaydılar...”

Carter bu noktada Ecevit’in sözünü kesti : “Sizin de sesinizi duyurmanızda çok yarar var. Önerilerinizi burada yapacağınız basın toplantılarında, Kongre üteleriyle düzenleyeceğiniz sohbetlerle olabildiğince sık yineleyin.”

Ecevit bu yöntemi zaten benimsediğini söyledi ve “Sırf bu nedenle Rum lobisi önde gelenleriyle bile görüşmeyi kabul ettim” dedi.

Carter güldü : “Onlarla boş yere zaman harcamayın. Bizim için onların oyları artık gözden çıkarılmış durumdadır. Hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Siz asıl oyları ortada olanlarla görüşün.”

Ecevit konuşmasını sürdürdü. “Karamanlis her basın toplantıma karşı çıkıyor. Ancak bu tip tutumlara fazla önem vermiyorum.Onlar için önemli olan Kıbrıs ya da ikili sorunların çözümü değil. Bu artık açıkça anlaşılıyor. Ambargoyu kaldırtmamak ve böylece Türkiye üzerindeki baskının giderek artması sonunda birgün çok daha büyük ödünler elde edebilecekleri ortamın oluşmasını bekliyorlar.”

Carter onaylıyormuşçasına başını salladı. “Türkiye hem Amerika hem de Batı için son derece önemlidir. Herşeyi ters yönde etkileyen ambargo kalkmalıdır. Ancak Kongre’ye de Kıbrıs konusunda bazı ilerlemeler olduğunu göstermeliyiz” dedi.

Ecevit, daha ambargonun ilk gününden başlayarak -ve az önce de olmadığına değinilen- Kıbrıs bağının yeniden ortaya konulduğunu gördü. Bu kez döndü Kıbrıs’a ilişkin konuştu. “Yüzde üç oranında insandan arınmış bölgeyi geri vereceğiz. Ayrıca altı bölgede de hattı görüşmeye hazır olduğumuzu, esnek davranacağımızı söylüyoruz. Bu, başka türlü yapılamaz. Çünkü Denktaş’ın da bir kamuoyu var. Kipriyanu’nun asıl sakladığı bizim Maraş önerilerimizdir. 35 bin Rumun geri dönebileceğini ilân ettik. Onlar bunu kendi kamuoylarından saklıyorlar. Baskı altında kalacaklarını biliyorlar.”

Carter, hiçbir yorumda bulunmadı. “Önemli olan görüşmeleri başlatmak” diye kestirip attı. Konuyu Türk-Amerikan ilişkilerine getirdi. Ne ki, ilişkilerin temel noktası yine ambargo ile ilgiliydi. “Biz ilişkileri canlandırmaktan yanayız” dedi Carter, “Ambargonun kalkması gerektiğini biliyoruz.”

Ecevit, “Biz ambargo kalkmazsa şunu ya da bunu yapacağız diye tehditte ve şantajda bulunmuyoruz. Bölgedeki yumuşama havasına sorumlu şekilde katkıda bulunmayı sürdüreceğiz. Sovyetlerle yakınlaşma çabalarımızın gerçek nedeni budur. Ne ki, ambargonun kalkmaması durumunda askeri üslerin devamının dayanacağı hiçbir temel de kalmayacaktır. Böylece ister istemez Türkiye’nin NATO’ya katkısı da azalacaktır. Kaldı ki ambargo kalksa dahi bazı sorunlar halledilemeyecek. Şimdiye kadar ekonomiden kısıp savunmaya destek verilmesine çalışıldı. Fakat sonuna geldik bu işin. Türkiye yüde 52 enflasyon ve 2 milyon işsizi ile demokrasi yolunda kalkınmaya çalışıyor. Demokrasiyi güvence altına almak ve NATO içindeki askeri yğkğmlülüklerimizi sürdürebilmemiz için sağlam bir ekonomiye kavuşmamız kaçınılmazdır. Batı, ekonomimize katkıda bulunup yardımcı olmalıdır” dedi.

Görüşmeye ayrılan süre çoktan geçmişti. İtalyan Başbakanı Andreotti 15 dakikadır dışarıda bekletiliyordu. Carter, “Sizi IMF ve OECD’de destekleyeceğiz. Bankalara fazla sözümüz geçmez. Ama onları da hereketlendirmek için Maliye Bakanı girişimlerde bulunacak. Siz 5 Haziran^da bu konuları onunla ele alın” diyerek ayağa kalktı. Ecevit de ayağa kalkmıştı. Bu kez ayakta konuştu. “Biz elimizden geldiğince Türkiye’nin tutumunu anlatmaya çalışıyoruz. Ancak ambargonun kalkması için en etkin çözüm, ABD Başkanı olarak sizin ön plana çıkmanız, televizyonda görünüp bunu savunmanızdır. Bu iş Panama Kanalı konusunda yaptığınız çekilde bir çalışmayla gerçekleşebilir” dedi.

Carter durdu. Vance ile Brzezinski’ye baktı. Brzezinski başını salladı. Başkan, “Hiç merak etmeyin. Kongreden ambargonun kaldırılmasını yasallaştıracak tasarının geçmesinde kesin kararlıyım. Hatta kampanyayı yarın ben açacağım. Tüm gücümü kullanacağım. Dış politika gündemimizin bir numaralı sorunu artık ambargodur” şeklinde konuştu.

Tam kapıya gidiliyordu ki Ecevit durdu. “Ambargonun kalkmasına bazı koşullar konmamalıdır ama” dedi. Carter yanıtlamadı. Heyetin teker teker ellerini sıktı ve uğurladı.

Türk heyeti çok hoşnuttu. Ecevit gazetecilere, “Başkan Carter ambargonun kalkması konusunda kararlıdır" diye demeç verdi. Ve ardından NATO toplantısına gidildi.

Genel Sekreter Luns, “Önümüzdeki en önemli konu Uzun Vadeli Savunma Planlaması bildirisi üzerindeki anlaşmazlıktır” sözleriyle açtı toplantıyı. Bildirideki çeşitli ülkeler tarafından yapılmış tüm itiraz maddeleri ABD’nin baskılarıyla ortadan kaldırılmış yalnız Türkiye’ninki kalmıştı. Ankara bildiriye, ambargonun getirdiği kısıtlamalar kalkmadıkça ve müttefiklerince gerekli ekonomik yardım yapılmadıkça katılmayacağı şerhini koymuş ve itirazında diretmekteydi. Türkiye’nin bu itirazı tüm çabalara karşın değiştirilememişti.

Ardına diğer 12 ülke liderini almış olan Luns, Ecevit’e döndü ve “Türkiye’nin sorunlarını gayet iyi anlıyoruz. Burada bulunan herkes ambargonun kaldırılmasını destekliyor. Bu itirazınızın bildiriye konulmasının hiçbir yararı olmayacak. Hepimiz bu itirazınızın kaldırılması için size çağrıda bulunuyoruz. Duygularınızı daha başka türlü yansıtma yolları bulunabilir" dedi.

Ecevit yanıtladı : “Bizim sizler gibi 15 yıllık yükümlülük getiren bir programa imza atmamız gerçeklerle uyuşmuyor. Siz bunu yapabilirsiniz. Oysa biz içine düşürüldüğümüz durum karşısında bu hakkı kendimizde bulamıyoruz. Bir yandan ambargonun getirdiği kısıntılar öte yandan ekonomimizin gereksinmeleri. Ambargo kalksa bile ekonomik sorunlarımızı halletmeden uzun süreli programlara imza atamayız. Bizden bunu istemeniz gerçekçilik değildir.”

Türkiye itirazında direniyordu. Salondaki hava gerginleşmeye başlamıştı. Luns yeniden konuştu. Ecevit yeniden yanıtladı. Tartışma uzadıkça uzadı. Birden, Almanya Başbakanı Schmidt sert bir devinimle koltuğunda doğruldu ve yüksek sesle konuşmaya başladı.

“Sayın Ecevit, sizi yeterince tanıdığımı sanıyorum. Karamanlis’i de tanıyorum. Her ikinizin de iç sorunları var. Ama siz ambargo konusunda burada yeterince destek aldınız. Türkiye’nin savunmasının düzenlenmesi NATO içinde olmalıdır. Başka yerde değil. Ambargo konusunda haklısınız. Ama elinizdeki kartları da değerinden yüksek kullanmamalısınız. Israrınızdan vazgeçin!”

Türk heyeti şaşırdı. Herşey bekleniyordu ama Almanya’nın bu denli sert ve katı bir çıkışta bulunabileceği beklenmiyordu. Schmidt ortaya ağırlığını koymakla kalmamış adeta azarlamıştı Ecevit’i. Tüm heyet susmuş birbirlerine bakıyordu. Ecevit, gözlerini önündeki kağıtlara çevirmiş, yüzündeki tikler alabildiğine yoğunlaşmıştı. Yutkunuyor ama herhangi bir şey söyleyemiyordu.

O anda ABD Başkanı Carter yerinden kalktı ve yürüdü. Herkes Carter’ın salonu terkedeceğini beklerken o Ecevit’in arkasına geldi. Omuzlarını tuttu ve kulağına birşeyler fısıldadı. Ecevit’in tikleri dağıldı, sararmış yüzüne renk geldi. Carter yerine döndü ve oturdu. Yumuşak bir sesle konuştu.

“Sayın Ecevit, size burada, tüm müttefik ülkeler liderleri önünde, ambargonun kaldırılması için yönetim olarak tüm gücümüzü kullanacağımıza güvence veriyorum. Bunun karşılığında da itiraz kaydınızı geri almanızı rica ediyorum.”

Ecevit gülümsedi. O sırada Coşkun Kırca önüne bir not uzattı : “Ara isteyin.” Ecevit yine gülümsedi. Luns’a döndü.

“Sayın Başkan, isterseniz ara verelim. Bildiriye girecek olan maddeyi sizinle ben, isterse Başbakan Schmidt ve Başkan Carter’ın katılacakları kısıtlı bir toplantıda tartışalım.”

Salonda bir rahatlık havası esti. Ecevit yan odaya geçti. Carter gelmedi. Vance, Schmidt ve Luns geldiler. Şimdi yalnızca dört kişi kafa kafaya vermiş tartışıyorlardı. 15 dakika için verilen ara bir saate yaklaştı. Sonunda bildiriye konulacak madde “Türkiye’nin Uzun Vadeli Savunma Planlaması’na katılması için müttefiklerin yapacakları yardım ve Türkiye’nin savunma gereksinmeleri üzerindeki mevcut kısıntıların kalkması çok önemlidir” şeklinde formüle edildi.

Salona dönüldüğünde herkes derin bir soluk aldı. Türkiye, “beklenildiği” ve “bilindiği” gibi yine “çark etmiş”ti. Beklenilmeyen tek şey Carter’ın Ecevit’in omuzlarını okşaması, bilinmeyen tek şey ise kulağına ne fısıldadığıydı...

 
KİTAPLAR
MAKALELER
SEÇMELER