27 Mayıs Üzerine...
Ne doğada, ne de toplumsal yaşamda nedeni bulunmayan hiçbir olay yoktur. Ne ki neden, öyle saltık bir etken değildir. Dahası, nedenden söz edince, nesnel ve öznel olanın ayrımına varmak da gerekir.
Nesnel nedenler, insanın bilinç ve isteminden bağımsızca etken olurlar. Öznel nedenler ise, nesnel olanların insan bilincindeki yansımasına dayanan eylemlerdir. Ancak neden'in vesile (nedence) ile karıştırılmamasına dikkat edilmelidir.
Vesile de aynen neden gibi, bir olayın gerçekleşmesine etken olabilir. Ama bu, neden gibi temel bir etken değil, görünüşte (zahiri) ve zorlamalıdır. Vesile'den gelen bir olayda, başka olaylarca yapılan dış etkilerin rolü kadar, o olayı geliştirici iç çekişler de önemli bir etmendir.
27 Mayıs'a neden etkendir, vesile değil.
Başka bir deyişle, 27 Mayıs zahiri ve zorlamalı, ya da eylemi belirleyenlerin iç çelişkileriyle gelişmiş bir olay değildir. Tarıma dayalı toplumun sanayileşmeye doğru atılımı sürecinde, toplumsal yapıda doğan farklılaşmanın eylemi belirleyenlerin bilincinde yansımasının önemli bir aşamasıdır.
Gerçi bu önemli neden, 27 Mayıs günlerinde ve ertesinde gözden kaçırılmıştır ama, bu da çok doğaldır. Çünkü önce olaylar yaşanır, sonra yaşanılan olayların bilincine varılır.
Üstelik, bu önemli nedeni gözden uzak tutarak bilincin eylem üzerindeki etkisini ve dolayısıyla o süreçteki Silahlı Kuvvetler bilincini küçümsemek yoluyla 27 Mayıs'ı yalnızca Demokrat Parti iktidarına tepki vesilesine indirgemek, sermaye güçlerinin ve iç çelişkileri zorlama yoluyla aşma yanlılarının işine gelmiştir. Her iki kesim de, toplumu bu yolda koşullamanın tüm etkinliğinde birleşmişlerdir.
Dahası, Silahlı Kuvvetler'i CHP ve İnönü'nün yedek gücü olarak sunmak çabasına da girişmişlerdir. Oysa DP, tek parti döneminin -dolayısıyla CHP ve İnönü'nün- ideolojik mirasının asla reddetmemiştir. Ve bu bakımdan 27 Mayıs, tek parti dönemi ideolojisine karşı bir eylemdir de.
Ve böyle olduğu içindir ki, o ideolojinin kör karanlığından çıkış noktasının, toplumsal yapının yeniden örgütlenmesinde olduğuna inanmıştır. Devlet yönetiminin ögeleri ve toplumsal denetim ögeleri arasında bir iç içe geçiş durumu olmadıkça, demokrasiden ve demokratik işlerlikten söz edilemeyeceğini savunmuştur. Getirdiği Anayasa anlayışı ile, siyasal devletin karşısına toplumsal devleti koymuştur.
Ülke için ortalama bir demokrasi önerenlere karşı, demokrasiyi örgütlü ve özerk bir halk katılımının siyasal ve yönetsel eylemi üzerinde yaşatmayı öne çıkarmıştır. Ve sivil güçlerin tartıştığı ama henüz yol alamadığı demokrasi alanında, 27 Mayıs, özgürlük bayraklarının dalgalandırmıştır.
Öte yandan, eylemin nesnel ekonomik nedeni de, toplumdaki mülkiyet ilişkilerinin 27 Mayıs'tan sonra belli bir değişime uğramasıyla kanıtlamıştır. Sanayi sermayesinin hızla yoğunlaşmasının bu dönemi izleyen süreçte oluşması eyleme gölge düşürmemiş, tam tersine ve tarihsel eytişim yasaları önünde, 27 Mayıs'ın önemli bir evrim süreci olduğunu kanıtlamıştır.
O süreci ta içinde yaşayan ben, Pierre de Blois'nın bir sözünü değiştirerek söylersem, 27 Mayıs'ın üzerine çıkan ve ondan daha uzaklara bakabilen ve görebilen bir kişi olabildiysem, bunu hep ona borçluyum.
Ve eğer Graham Wallos'un çok anlamlı bir deyişiyle özdeşleştirirsek, 27 Mayıs, "hayal kırıklığına uğratıcı olayların bulutları arasından bir parçacık mavi gökyüzü görmek" bile olsa, o bir parçacık özgür mavilik, Türkiye'nin evrimsel sürecinin en belirleyici ögesi olacaktır.