"Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir; ileri!"
Cumhuriyet Gazetesi
30 Ağustos 2003
Genelde Batı -özelde Avrupa- uygarlık tarihi, Karolenjlerin yükselişiyle başlar. Akdeniz’in İslam ablukasına girmesi, “Regnum Francorum” efendisi Charles Martel’in Poitier zaferinden sonra, Avrupalıyı bir “Kuzeye Çekiliş” sürecine yöneltir. Ağır ağır ama kesin kuzeye çekiliş, eskiçağ dünyasının yıkılışıdır. Artık, Atlantik ile Orta Avrupa’nın büyük ırmaklarını ve Kuzey Denizi’ni kapsayan alanda bir Avrupa Uygarlığı biçimlenecektir. Tarım alanlarındaki değişimi, küçük köylü mülkiyetinin kuruluşu izleyecektir. Küçük köylülüğün kafasına uyumlu skolastik gelişecektir.
Güneyde “inanmak için inanan” Arap dünyası ile Doğuda “inanmak için düşünen” Türk-Osmanlı dünyası arasında sıkışan yeni Avrupa, ortaçağın koyu karanlığında bile, “düşünmek için inanan” bir tözde görünecektir. “Tanrı, salt yokluktur” diyen Scottus Eriguena’dan Anselmus’a, ondan Abaelardus, Aquinou Thomas ve Roscelin’e değin tüm skolastikçiler, nominalizmin ve rasyonalizmin kapısını aralayarak, rönesans ışığına öncülük edeceklerdir. İnsanı aşağalayan Thomasçılığın karşısına insanı yücelten Scottusçuluğun dikilmesi, rasyonalizmin doğmatizme zaferi olacaktır. Gök Ölçüsünden yer ölçüsüne varan Anadolu-Akdeniz uygarlığının temelleri üzerinde, artık,tanrısal ölçü-den ussal ölçüye evrimlenen Avrupa Uygarlığı yükselecektir.
Bilgi aktarıcısı değil, bilgi yapıcısı bir uygarlıktır bu. Deney ve gözlemlerle elde edilen maddesel verilerden bilgi üreten bir usa dayanır. Bu us, tanrıbilimsel ve idealist yönelimleri süzer, mantığa vurur. Kuramlar oluşturur. Yöntemler biçimler. Anadolu-Akdeniz uygarlığını “Uygarlık” kılan Herakleitos’un dediği gibi, “bütün şeylerden bir şey, bir şeyden bütün şeyler birleşir” ve “her şey ancak karşıtların kavgasından doğar”. Diyalektik batı uygarlığının ışıltılı doruğu olur.
Bu uygarlık, tüm olay ve olguları -insan bilincinin en olgun bireşiminde- bütünsellikleri, çok yanlılıkları, birbirlerine bağımlılıkları, devimsellikleri, çelişmeleri ve değişkenlikleriyle gelişkenlikleri içinde irdeler. Tarihsel evrimin devinimini gerçek boyutuna yükseltir. Niceliksel değişimlerin nitel değişime dönüşümünü, evrimin sarmal yapısındaki olumsuzlamanın olumsuzlanmasını yaşama geçirir. Evrensel gelişmede, yeni ve ileri olanın, eski ve geri olanın yerini alışında, insan etkinliğinin önemini vurgular.
Her olay, belli bir nitelikle belli bir niceliğin birliğidir. Tarihsel olaylar ne doğaüstü güçlerce yönetilir ne de bireylerin rastlantısal ve keyfi kararlarıyla. Tarih,belli bir toplumsal gelişme sürecidir. Temel olgusu da bizzat insandır. İnsanın üretimidir. İnsanın üretimi, salt meta üretimi değildir. Bizzat kendi kendisini de üretimidir. Kendini üreten insan, toplumsal gelişme sürecini kavrayan, tarihsel olayı belirleyen insandır.
İttihat ve Terakkiciler Almancıdır. Hürriyet ve İtilafçılar İngilizci. Ulusalcı değildirler. Dayanakları ilkesiz bencillik ve usdışıcılıktır. Batı Uygarlığı yanlısı değil, “teceddütçü” yani Batıcıdırlar.
Anadolu’da, bizzat insan emeğiyle üretilen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, nicel varlığını Mustafa Kemal’in kişiliğinde nitel birliğe dönüştürür. Ulusalcıdır. Teslimiyet ve mandacılığı yadsır. Anti-emperyalist tutumunu açıkça belirler. Düzenli ordusunu kurar. Kurtuluş savaşını verir.
Ve 30 Ağustos günü geldiğinde, önder Mustafa Kemal komutunu verir: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir; ileri!”
Bu komut, yalnızca emperyalizmin işbirlikçisi düşmanın denize dökülmesi buyruğunu içermez. Artık o günden sonra, yeni Türkiye’nin Akdeniz uygarlığından temellenen Batı uygarlığı düzeyini hedeflediğini belirler.
Askersel üretim sürecinde bizzat kendisini de üreten Mustafa Kemal Atatürk, tarihsel oluşumun nesnel gerçeğini göstermektedir Türkiye toplumuna. Osmanlı’dan kalan topraklarda artık, bütün şeyler bir şeyden ve bir şey de bütün şeylerden birleşecektir. Efendi yada halife egemenliğinde değil, bizzat ulusun egemenliğinde bir birleşim olacaktır. Hem Batı uygarlığı içinde ve hem de Batı emperyalizmine karşı varolulacaktır. Yeni Türkiye, karşıtların çatışmasından doğacaktır. Hem uluslararası hem de ulusal alanda. Uygarlığın toplumsal gelişmenin itici gücü bu ivmededir çünkü.
Bir yanda Batı düşmanlığını uygarlık düşmanlığı ile tümleyen, öte yanda Batı uygarlığına yandaşlığı batıcılık ve işbirlikçilik olarak belirleyen güçler, dün olduğu gibi bugün de sahnededirler. İnsanımızın yücelmesini değil, şeyleşmesini kurgulamak peşindedirler.
Ne ki, tarih bilincinden yoksunlukları onlara unutturmaktadır ki: Biz, önderimizin gösterdiği ilk hedeften hiç şaşmadık. Hem Anadolu-Akdeniz uygarlığından temellenen batı uygarlığına sahip çıkmasını, hem de önderimizin koyduğu hedeflere düşmanları tarihin denizine yeniden dökmesini biliriz. Atatürk bilincimiz buna yeter de artar bile!...