EVREN'İN
RADYO-TELEVİZYON KONUŞMASI...
(12
Eylül 1980)
Genelkurmay
ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 12 Eylül'de radyo
ve televizyondan saat 13.00'de bir konuşma yaparak, yönetime el koymalarının
nedenlerini açıkladı.
Kenan Evren'in radyo ve
televizyon konuşması şöyle:
Yüce Türk Milleti,
30 Ağustos Zafer Bayramı
dolayısıyla sizlere radyo ve televizyondan hitap etmek imkanını bulmuş
ve ayrılan kısıtlı süre içerisinde mümkün olduğu kadar, yurdumuzun içinde
bulunduğu siyasi ve ekonomik durumu ile anarşik ve bölücü eylemleri; alınması
gereken tedbirleri çok kısa olarak izah etmeye çalışmıştım. Yine çok iyi
hatırlayacaksınız ki, iki yıldır her fırsattan istifade ile muhtelif defalar
verdiğim beyanat ve radyo-televizyon konuşmalarımda da bu hayati önemi
olan konuları dile getirmiştim.
Kalbi bu vatan ve millet
için atan sağduyu sahibi vatandaşlarım kabul edeceklerdir ki; ülkemizin
halen içinde bulunduğu hayati önemi haiz siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar,
devlet ve milletimizin bekasını tehdit eder boyutlara ulaşmış ve bu hal
devletimizi, Cumhuriyet tarihinin en ağır buhranına sürüklemiştir.
Yine hepinizin bildiği gibi;
anarşi, terör ve bölücülük, her gün 20 civarında vatandaşımızın hayatını
söndürmektedir. Aynı dini ve milli değerleri paylaşan Türk Vatandaşları
siyasi çıkarlar uğruna, çeşitli suni ayrılıklar yaratılmak suretiyle muhtelif
kamplara bölünmüş ve birbirlerinin kanlarını çekinmeden akıtacak kadar
gözleri döndürülerek, adeta birbirlerine düşman edilmişlerdir.
Atatürk ilkelerini esas alarak
kurulan Cumhuriyetimizin bu duruma düşürülebileceğini, bundan 10 sene evvel
tasavvur dahi etmek mümkün değildi.
Bugüne kadar iktidara gelen
çeşitli hükümetlerin, her yıl artan bir hız ile yaygınlaşan ve dünya tarihinde
sayısız örnekleri görülen özel harbin sızma ve çökertme harekatına karşı
iç güvenliği sağlayacak kararları ve tedbirleri birinci öncelikle alacaklarını
vadetmelerine rağmen; sonuç alacak teşebbüsleri, siyasi çıkar çatışmaları
ve basit parti hesapları, kaprisler, hayaller, gerçek dışı talepler ve
Türk Devleti'nin niteliklerine ters düşen gizli ve açık emeller arasında
kaybolup gitmiştir.
Düşmanın amaç ve yöntemleri,
anarşi, terör ve bölücülüğün ulaştığı düzey; özel hukuki tedbirlere, idari
düzenlemelere, sosyal koşulların geliştirilmesine milli eğitim ve iş hayatının
düzenlenmesine ihtiyaç göstermekteyken; milletin vekaletini taşıyan milletvekilleri
ve senatörler Meclislerde aylardan beri, hiçbir sorumluluk duymadan yalnız
parti menfaat ve disiplini uğruna bu olaylara seyirci kalabilmişlerdir.
İktidarların başarı ümit ederek aldıkları her tedbir, muhalefetler tarafından
kınanarak ve hatta memleket yararına da olsa baltalanmıştır. Milli birlik
ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz dönemlerde bile kutuplaşmalar
ve bölünmeler adeta teşvik edilmiş; yangını beraberce söndürmek yerine,
üzerine benzin dökülerek memleket bilerek veya siyasi çıkarlar uğruna,
sırf iktidara gelebilmek pahasına bir yangın yerine çevrilmek istenmiştir.
Ağızlarından düşürmedikleri
hukuk devleti kavramı, bir kısım anayasal kuruluşlarca, devletin parçalanması
pahasına da olsa yalnız kişilerin müdafaası olarak yorumlanmış, devletin
ve milletin savunulması ise sahipsiz kalmıştır.
Anayasanın kuvvetler ayrılığı
ilkesinin birlikte getirdiği sorumluluk, uygulamada kuvvetler çatışmasına
dönüştürülmüştür.
Düşüncelerimiz, dinimiz üzerinde
ve akla gelebilen her konuda dış ve iç kaynaklı bölücü ve yıkıcı faaliyetler
bütün şiddetiyle sürdürülürken ne hazindir ki; bir kısım gerçeğe uymayan
özerklik, dar görüşlü, sahibinden başkasının inanmadığı bilimsellik ve
koşulları dikkate almayan salt hukuk savunucuları, yıkılacak devletin enkazı
altında kalacaklarının, yok olup gideceklerinin idraki içinde olamadıkları
görünümünü vermişlerdir. Bu acı hakikatleri görüp çare arayanların veya
Türk Ulusunu uyaran ve milleti bütünleşmeye davet edenlerin ise seslerini
duymak mümkün olamamıştır. (Bir kısım kıymetli Türk basınının bu konuda
zaman zaman yaptıkları uyarıları burada şükranla belirtmek isterim.)
Siyasi partiler, bu kritik
dönemde milletin özlemle beklediği önlemleri almak yerine; iç gerilimi
devamlı olarak arttırarak, yıkıcı ve bölücü mihrakları büsbütün kışkırtarak,
onlara cüret ve cesaret verecek beyan ve eylemleri ile adeta yarışırcasına
seçim yatırımları için zemin yaratma yollarını tercih etmişlerdir.
İktidara gelen siyasi partiler,
devlet teşkilatının bütün kademelerini kendi görüşleri doğrultusundaki
kişilerle doldurarak, kamu görevlilerinin ve vatandaşlarımızın bir tarafa
girerek kamplara bölünmesini zorunlu hale getirmişler, giderek anarşi ve
bölücülüğü destekleyen kaynakların şekillenmesine ve kamu kuruluşlarında
çalışanlarla, polis ve öğretmenlerin dahi birbirine düşman kamplara ayrılmalarına
neden olan partizan tutum ve davranışlardan vazgeçmemişlerdir. Böylece
tarafsız halkımız, devletten beklediklerini parti kapılarında aramaya mecbur
bırakılarak devlet otoritesi yok olmaya, vatandaşların hak ve hukukunu
korumak ve ona tarafsız hizmet götürmek yerine, devletin saygınlığı yavaş
yavaş erimeğe mahkum olmuş ve dolayısıyla ülkemizde tam otorite boşluğu
teşekkül etmiştir.
Bir kısım bedbahtlar Türk
Milletinin bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini temsil eden İstiklal
Marşımıza, koyu taassup veya sapık ideolojik amaçlarla protesto maksadıyla
oturarak veya İstiklal Marşı yerine Enternasyoneli söyleyerek açıkça saygısızlık
gösterebilmişler ve buna doğrudan sorumlu kişiler tevil yoluna sapmak suretiyle
savunmalarını yapabilmişlerdir.
Uzun zamandan beri bu fevkalade
üzücü olayları yakından takip eden Türk Silahlı Kuvvetleri hatırlayacağınız
gibi; milletin kendisine verdiği yetkileri kullanamayan ve bu korkunç gidişi
acz içinde seyreden anayasal kuruluşların tümünü Cumhurbaşkanımız aracılığıyla
uyararak, alınması gereken tedbirlere de yer vermek suretiyle büyük Türk
Milletine karşı yüklendiği sorumluluğu dile getirmiştir. Aradan geçen 8
aylık süre içerisinde yaptığımız sayısız uyarmalara rağmen hemen hemen
bu tedbirlerin hiç birine yasama ve yürütme organları ile diğer anayasal
kuruluşlardan yeterli bir cevap alınamamış ve bu konuda müspet faaliyetleri
de izlenememiştir. Bu uyarı mektubundan sonra bir kısım yasaları etkisiz
hale getirerek çıkaran Meclislerimiz 22 Mart 1980 tarihinden beri siyasi
çıkar hesapları ile çıkmaza sürüklenen Cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı
içinde bulunduğumuz buhran ile mücadelede en kıymetli unsur olan zamanı
fütursuzca harcamışlardır. Dünyanın hiçbir ülkesinde Cumhurbaşkanlığı makamı
ve seçimi bu kadar hafife alınmamış ve bu kadar zaman boşa harcanmamıştır.
Asayiş ve ekonomik bunalıma
çareler getirmesi ve kanunlar yapması beklenen yasama organlarımız, memleket
üzerine çöken bu kabusa karşı kayıtsız kalmışlardır.
Anayasamız, Türk Vatandaşlarının
dini inançlarından ötürü kınanamayacağını, açıkça belirtmiş olmasına rağmen,
tek bir oyun peşinde koşan siyasi partilerimiz, yüce Atatürk’ün Cumhuriyeti
Döneminde unutulmuş mezhep ayrılıklarını kışkırtmakta faydalar görerek
Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş, Tunceli ve Çorum illerinde siyasi çıkarlar
uğruna vatandaşlarımızın birbirini katletmelerine neden olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde yaşayan ve kendini Türk Vatandaşı kabul eden herkesin tek bir
vücut halinde Türk Milleti'ni oluşturduğu unutulmuş ve değişik mezheplere
bağlı vatandaşlarımızın tam bir kardeşlik bağı ile kaynaşmalarını engellemek
isteyen kışkırtıcılar siyasi destek görmüşlerdir.
Bir kısım anayasal kuruluşlar
muhtelif etkiler altında anarşi, terör ve bölücülük karşısında tarafsız,
adil ve ortak bir yol izlemek yerine, bizzat Anayasanın ihlali karşısında
dahi sesiz kalmayı tercih etmişlerdir.
Bütün bu şartlara rağmen;
hukuk devletinin temel ilkelerini savunmakla görevli anayasal kuruluşlarımız,
devletin en üst kademesindeki anarşizmin yarattığı tehlikenin büyüklüğünü
idrak edemediklerinden veya terör odaklarının tehdidinden çekindiklerinden,
devletin temellerine konan dinamitle her an parçalanma tehlikesi karşısında
olduğunu gözlerden kaçırmaya çalışmışlardır. Devlet çökertildiği zaman
Anayasanın kanatları altına sığınan tüm hukuk kurumları ile özerk, bilim
ve müessese ve derneklerinin bu enkaz altında yok olacağı unutulmuştur.
Son iki yıllık süre içinde
terör 5.241 can almış, 14.152 kişinin yaralanmasına veya sakat kalmasına
sebep olmuştur. İstiklal Harbinde, Sakarya Savaşındaki şehit miktarı 5.713,
yaralı miktarımız 18.480’dir. Bu basit mukayese dahi Türkiye’de hiçbir
insanlık duygusuna değer vermeyen bir örtülü harbin uygulandığını açıkça
ortaya koymaktadır.
Sevgili Vatandaşlarım,
İşte bütün bunlar ve buna
benzer sayılabilecek ve hepiniz tarafından yakinen bilinen daha birçok
sebeplerden dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin ve milletin bütünlüğünü,
milletin hak, hukuk ve hürriyetini korumak, can ve mal güvenliğini sağlayarak
korkudan kurtarmak, refah ve mutluluğunu sağlamak, kanun ve nizam hakimiyetini,
diğer bir deyimle devlet otoritesini tarafsız olarak yeniden tesis ve idame
etmek gayesiyle devlet yönetimine el koymak zorunda kalmıştır. Bugünden
itibaren yeni hükümet ve yasama organı kuruluncaya kadar muvakkat bir zaman
için yasama ve yürütme yetkileri benim başkanlığımda, Kara, Deniz, Hava
Kuvveti Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı’ndan oluşan Milli Güvenlik
Konseyi tarafından kullanılacaktır.
Büyük Atatürk’ün deyimiyle
"Ulusal kültürümüzü, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak yurdumuzu
dünyanın en mamur ve en uygar araç ve kaynaklarına sahip kılmak" hedefine
yönelik hızlı bir kalkınma döneminin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi
zaruretine inanıyoruz. Bu inancımızın gerçekleşmesi için yüce ulusumuzun,
bağrından çıkardığı ve yurdumuzdaki kutuplaşmada hiçbir tarafı tutmayan,
sadece Atatürk ilkeleri doğrultusunda yürüyen Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimine
güveneceğinden kuşkumuz yoktur. İçinde bulunduğumuz buhrandan çıkmamız
için ulusça arzu edildiğine inandığımız, disiplinli ve her türlü tasarrufa
ağırlık veren bir yaşam ve dayanışma ortamına girilmesini ve milletçe gücümüzün
tümünü ortaya koyacak bir çalışma hızını bekliyor ve yüce Türk Milleti'ne
güveniyoruz.
Vatandaşlarımızı kaderde,
kıvançta ve tasada ortak bir bütün halinde milli şuur ve ülküler etrafında
birleştirmenin iç barış ve huzurun sağlanmasında vazgeçilmez faktör olduğu
düşüncesiyle, Atatürk Milliyetçiliğinden hız ve ilham almanın, politikada
"Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine bağlı kalmanın, milli mücadele ruhunun,
millet egemenliğine Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılığın tam şuurunu
yerleştirmek ve geliştirmekle ülkemize yönelik tehditlerin ulusça göğüsleneceğine
inanıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, NATO
dahil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak, başta komşularımız olmak
üzere bütün ülkelerle kar-şılıklı bağımsızlık ve saygı esasına dayalı,
birbirlerinin iç işlerine karışmamak kaydıyla eşit şartlar altında ekonomik,
sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirme kararındadır.
Uluslararası sorunların barışçı
yollarla çözümlenmesinden yana bir dış politika izlenmesine devam edilecektir.
Birçok tutum ve davranışlarıyla
demokratik özgürlükçü parlamenter sisteme inancını defalarca kanıtlayan
Türk Silahlı Kuvvetleri, en kısa zamanda Bakanlar Kurulu’nu kurarak, yürütme
sorumluluğunu bu Kurula bırakacak ve hür demokratik parlamenter sistemin
şimdi olduğu gibi dejenere edilmesine ve tıkanmasına mani olucu ve Türk
toplumuna yaraşır bir Anayasa ve Seçim Kanunu ile Partiler Kanununu hazırlamayı
ve bunlara paralel düzenlemeleri yapmayı müteakip insan hak ve hürriyetlerine
saygılı, milli dayanışmayı ön plana alan, sosyal adaleti gerçekleştirecek,
ferdin ve toplumun huzur, güven ve refahına önem veren özgürlükçü demokratik,
laik ve sosyal hukuk kurallarına dayalı bir yönetime ülke idaresini devredecektir.
Sayılan bu hazırlıklar tamamlanıncaya
kadar Yurdumuzda her türlü siyasi faaliyetler her kademede durdurulmuştur.
Zorunlu olarak faaliyetleri durdurulan siyasi partilerin yeniden hazırlanacak
Anayasadaki düzenlemelere ve yeni Seçim ve Partiler Kanununa göre zamanı,
koşulları ilan edilecek seçimlerden yeterince önce faaliyete geçmesine
müsaade edilecektir.
Parlamento üyeleri, siyasi
faaliyetlerden dolayı suçlanmayacak ve yeni yönetime karşı suç teşkil edecek
tutum ve davranışlarda bulunmadıkları sürece haklarında herhangi bir işlem
yapılmayacaktır.
Ancak, kanunların suç kabul
ettiği fiilleri vaktiyle işlediği saptanan parlamenterler hakkında gerekli
kovuşturma yapılacaktır. Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milli
Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partilerinin parti başkanları şimdilik
can güvenliklerinin sağlanması amacı ile Silahlı Kuvvetlerin koruma ve
gözetiminde belirli yerlerde ikamete tabi tutulmuşlardır. Durum müsait
olunca serbest bırakılacaklardır.
Memlekette idarenin tam bir
tarafsızlık içinde vatandaşın hizmetine koşması sağlanacaktır. Devlet hizmetinde
bulunanların siyasi etkiler dışında çalışmaları kanun hakimiyeti altına
alınacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu şu anda devletin
yanında tarafsız ve adil hizmet görecek yöneticiler, eski zamanın siyasi
davranışlarına yönelmedikçe hizmet ve görevlerine devam edeceklerdir.
Kanun ve nizam hakimiyetini
sağlamada tecrübeli ve yetenekli kişilerden oluşan mahkemelerin süratle
ve doğru kararlar vermelerini ve bunları korkusuzca uygulayabilmelerini
sağlayacak yasal ve idari tedbirler alınacaktır.
Memleketin ekonomik koşullarını
kendi gücümüzle iyileştirmek için her alanda elden gelen gayret sarfedilecektir.
Çalışkan ve vatanperver Türk işçisinin mevcut ekonomik koşullar çerçevesinde
her türlü hakları korunacaktır.
Ancak temiz Türk işçisini
sömüren, onları kendi ideolojik görüşleri istikametinde kullanmak için
her türlü baskı oyunlarına başvuran, işçinin hakkı yerine kendi menfaatlerini
ön planda tutan bazı ağaların bu faaliyetlerine asla müsaade edilmeyecektir.
Tüm işverenlerin iş barışının
koşullarını sağlayacak esaslardan ayrılmadan üretimin arttırılması ve ihracata
yönelik gayretlerin gelişmesine yardımcı olmaları için her türlü tedbir
alınacaktır.
Köylünün, milletimizin efendisi
olduğu inancını, kuvveden fii-len çıkarmak için tarım alanında üretimi
artıracak bir tarım seferberliği ve fiyat politikası ile gerekli diğer
önlemlerin alınmasına, bilhassa önem verilecektir. Türk köylüsünün tarlasından
ayrılıp şehir-lere göç etmesini zorlayan ekonomik ve sosyal nedenlere çare
aranacaktır.
Eğitim ve öğretimde Atatürk
Milliyetçiliğini yeniden yurdun en ücra köşelerine kadar yaygınlaştıracak
tedbirler en kısa zamanda alınacaktır.
Yarının teminatı olan evlatlarımızın
Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist
olmasını önleyecek tedbirler alınacaktır. Bu maksatla hepimizin tek tek
saygıyla andığımız öğretmenlerimizin Der’li, Bir’li derneklere üye olarak
bölünmelerine müsaade edilmeyecektir. Her düzeyde öğrencinin amacı Atatürk
ilkeleri ve milliyetçiliği ile pekişmiş ve üretime yönelik bilgi ve becerisini
kazanmak olacaktır.
En kıdemsiz erinden, en üst
komutanına kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tüm personeli, bu amaçlara
ulaşmada devletin iç ve dış tehditlere karşı kollayıcı ve koruyucu gücü
olarak siyasetin dışında kalacaktır.
Aziz Yurttaşlarım;
Bir defa daha belirtiyorum
ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu,
vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk
ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen
demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan Devlet otoritesini
yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır.
Komutan, subay, astsubay
ve erler olarak hepimiz vatan ve. milletin refah ve mutluluğu uğruna her
şeyimizi, bu arada hayatımızı dahi seve seve feda etmeye hazırız. Memlekette
her zaman bulunabilen ve özellikle son zamanlarda çoğalan kötü niyetli
birçok kişi ve kuruluşlar sizlere yalanlar düzerek, bunun aksini söyleyebilecekler
ve menfi propagandalara başvurabileceklerdir. Bunlara asla inanmayınız.
Bütün uygulamalar milletin gözü önünde yapılacaktır.
Kıymetli Vatandaşlarım;
Her zaman milletiyle bir
bütün ve Türk milletinin emrinde olan Türk Silahlı Kuvvetlerine ve yeni
yönetime karşı yapılacak her türlü direniş, gösteri ve tutum anında en
sert şekilde kırılarak cezalandırılacaktır.
Yurtta kan dökülmemesi için
bütün vatandaşlarımın tahriklere kapılmaksızın sükunet içinde yayınlanacak
bildiriler doğrultusunda hareket etmelerini ve ikinci bir bildiriye kadar
sokağa çıkmamalarını rica ederim.
Vatandaşlarımın birbirlerinin
hak ve hukukuna saygılı olmalarını, sevgi içinde kırgınlıklarını unutmalarını,
hepimizin bu mübarek topraklar üzerinde aynı haklara sahip bir Türk vatandaşı
olduğumuzun idraki içerisinde olarak yeni yönetime yardımcı olmalarını
vatanperverlik ve asil karakterlerinden bekler, mutlu ve aydınlık yarınlar
dilerim.