EMPERYALİZM ÜZERİNE
V. İ. Lenin
DÜNYA POLİTİKASINDA BİR DÖNEMEÇ
31 Ocak 1917
Tarih, karşı-devrim dönemlerinde bile duraksamaz. Önceleyen
yılların emperyalist politikalarının bir devamı olan 1914-16 emperyalist
katliamı boyunca bile tarih ilerliyordu. Geçen yüzyılın altmışları ve yetmişlerinde
serbest rekabetin gelişmiş ve ilerici bir gücü olan ve yirminci yüzyılın başlarında
tekelci kapitalizme, yani emperyalizme dönüşen dünya kapitalizmi, savaş
sırasında sadece mali-sermayenin daha büyük bir yoğunlaşmasına doğru değil,
aynı zamanda devlet kapitalizmine dönüşüme doğru da büyük bir adım attı.
Ulusal kaynaşmanın gücü, ulusal sempatilerin önemi bu savaş sırasında açığa
çıktı, örneğin İrlandalıların bir emperyalist koalisyona, Çeklerin ise bir diğerine
yönelmesi gibi. Emperyalizmin zeki liderleri kendilerine şunu söylüyorlar: Şüphesiz,
küçük ulusları boğazlamaksızın hedeflerimizi gerçekleştiremeyiz; ancak bunu
yapmanın iki yolu var. Bazen, bunu sağlamanın daha güvenilir ve kârlı yolu,
politik olarak bağımsız devletler yaratmakla emperyalist savaşta “anavatan
savunusu”nun candan ve vicdan sahibi destekleyicilerinin hizmetlerini sağlamaktır;
“biz”, şüphesiz mali bağımlılıkları için gerekeni yapacağız! Emperyalist
güçler büyük bir savaşa tutuşmuşken, bağımsız bir Bulgaristan’ın müttefiki olmak,
bağımlı bir İrlanda’nın efendisi olmaktan çok daha kârlıdır. Ulusal reformlar
alanında eksik bırakılmış olanları tamamlamak, bazı durumlarda emperyalist bir
koalisyonu içsel olarak güçlendirebilir; bu, örneğin, genel olarak Sosyal-Demokrat
partilerin “birliği”nin ve özel olarak da Kautsky ile Scheidemann’ın birliğinin
şüphesiz sadık bir destekleyicisi olan Alman emperyalizminin en bayağı uşağı
Karl Renner tarafından yeterince hesaba katılmıştır.
Olayların nesnel akışının kendi sonuçları vardır ve tıpkı 1848
ve 1905 devrimlerinin cellâtlarının belli bir anlamda onun hükümlerini yerine
getirenler olması gibi, emperyalist katliamın sahne yönetmenleri de belirli
devlet-kapitalist reformları, belirli ulusal reformları gerçekleştirmek zorunda
kalıyorlar. Dahası, birkaç lokma dağıtarak, savaş ve hayat pahalılığından
bıkmış, öfkeli kitleleri pasifize etmek bir zorunluluktur: Neden “silahlanmanın
azaltılması”na söz verilmesin (ve hiçbir şekilde kendisini zor duruma sokmayacağından
kısmen gerçekleştirilmesin!)? Ne de olsa savaş, ormancılığa benzer bir “endüstri
dalı”dır: Ağaçların uygun boyutlara ulaşması ¾yani yeterli bollukta “yemlik
asker” yetişmesi¾ on yıllar alır.
PARTİ PROGRAMININ REVİZYONU İLE İLGİLİ MATERYALLER’den
Nisan-Mayıs 1917
RSDİP(B) (Nisan) YEDİNCİ TÜM-RUSYA KONFERANS KOMİTESİNCE YAPILAN UYARILAR
ÜZERİNE YORUMLAR
Emperyalizm, can çekişen kapitalizm, ölü değil ölmekte olan
kapitalizmdir. Emperyalizmin temel özelliği, genel olarak, basit ve saf tekeller
değil, değişim, pazarlar, rekabet, krizlerle bağlantısı içinde tekellerdir.
Bu nedenle genel olarak, değişimin, meta üretiminin, krizlerin
vb. analizini silmek ve bunun yerine bir bütün olarak emperyalizmin analizini
“geçirmek” teorik olarak yanlıştır. Böylesi bir bütün yoktur. Rekabetten tekele
bir geçiş söz konusudur ve bundan dolayı program eğer değişimin, meta
üretiminin, krizlerin vb. genel analizini ele alır ve gelişen tekellerin
buna eklemlenmiş bir betimlenişine sahip olursa, çok daha doğru ve gerçekliğe
çok daha uygun olacaktır. Gerçekte antagonistik ilkelerin, yani rekabet ve tekelin
bu bileşimidir ki –ki bu emperyalizmin özüdür– son çatırdamayı, yani sosyalist
devrimi hazırlar.
PARTİ PROGRAMININ REVİZYONU’ndan
6-8 Ekim 1917
V
Tüm bolşeviklerin hemfikir olduğu karara göre yeni programda
öncelikle ele alınması ve değerlendirilmesi gereken başlıca sorun –emperyalizm
sorunu– üzerine sonuçlarımızı ortaya koymak zorundayız. Yoldaş Sokolnikov, konunun
parça parça, yani emperyalizmin çeşitli özelliklerinin programın çeşitli kısımları
arasında paylaştırılarak ele alınması ve değerlendirilmesinin çok daha yerinde
olacağı görüşünü savunuyor. Ben ise sorunu, emperyalizm hakkında söylenebilecek
her şeyle birlikte programın özel bir bölümünde veya kısmında ortaya koymanın
amaç açısından daha uygun olacağını düşünüyorum. İki taslak da Parti üyelerinin
önlerinde ve artık kongre karar verecek. Anlamamız gereken şey, emperyalizmin
nasıl ele alındığı ve değerlendirildiği konusunda fikir ayrılıklarının
olup olmadığıdır.
Bu bakış açısıyla, yeni programın iki taslağına da göz atalım.
Benim taslağımda emperyalizmin ayırt edici beş temel özelliği şu şekilde sunuluyor:
1) kapitalist tekelci birlikler; 2) banka ve sanayi sermayesinin kaynaşması;
3) yabancı ülkelere sermaye ihracı; 4) dünyanın bölgesel paylaşımı, çoktan tamamlanmış;
5) dünyanın uluslararası ekonomik tröstler arasında paylaşılması. (Parti
Programının Revizyonu İle İlgili Materyaller’den sonra çıkan Emperyalizm,
Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı broşürümde emperyalizmin bu ayırt edici
beş özelliği belirtilmiştir). Yoldaş Sokolnikov’un taslağında aynı beş temel
özelliği gerçekten de buluyoruz. Bu, partimizde –bekleneceği üzere– emperyalizm
sorunu üzerinde ilkesel olarak tam bir fikir birliğinin olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır. Zira partimizin bu sorun hakkındaki sözlü ve yazılı pratik propagandası,
Bolşeviklerin bu sorunda tam bir fikir birliği içinde olduklarını uzun zamandan
beri –ta devrimin başından bu yana– göstermiş durumdadır.
İncelenmek üzere geriye kalan şey, emperyalizm tanımının ve
nitelendirilmesinin formüle edilme şeklindeki farklılıklardır. Her iki
taslakta da, kapitalizmin emperyalizme dönüşmüş olduğunun tam olarak söylenebileceği
zamana özellikle değiniliyor. Ekonomik gelişmenin doğru tarihsel değerlendirilişi
ve kesinlik açısından bu tip bir ifadenin gerekliliği güçlükle yadsınabilir.
Yoldaş Sokolnikov “geçen yüzyılın son çeyreği boyunca” diyor; bense “yirminci
yüzyılın başlarında” olduğunu düşünüyorum. Emperyalizm üzerine yukarıda anılan
broşürde, karteller ve sendikalar üzerine özel bir çalışma yürüten bir iktisatçının
açıklamalarını alıntılamıştım. Ona göre, Avrupa’da kartellerin tam zaferine
giden dönemeç 1900-03 kriziyle ortaya çıkmıştı. Bu nedenle, “yirminci yüzyılın
başlarında” demek, “geçen yüzyılın son çeyreği boyunca” demekten daha kesin
görünüyor. Bu bir başka nedenden ötürü de çok daha doğru olacaktır. Yukarda
anılan uzman ve tüm diğer Avrupalı iktisatçılar genellikle Almanya’nın sağladığı
verilerle çalışmalarını yürütürler ve Almanya, kartellerin oluşumu açısından
diğer ülkelerin çok ilerisindedir.
Dahası, benim taslağım tekellerden bahsederken şunları söyler:
“Kapitalistlerin tekelci birlikleri belirleyici bir önem kazanmışlardır”. Yoldaş
Sokolnikov, tekelci birliklere birkaç kez dikkat çekiyor. Oysa yalnızca
birinde yeterli ölçüde nettir:
“Geçen yüzyılın son çeyreği boyunca, kapitalist işletmelerde
örgütlenmiş üretimin dolaylı ya da dolaysız denetimi, tüm gücü ellerinde bulunduran,
bir avuç mali-sermaye kodamanının yönetiminde dünya çapında tekelci birlikler
oluşturan birbirine kenetlenmiş bankalar, tröstler ve sendikaların ellerine
geçmiştir.”
Burada, öyle görünüyor ki çok fazla “propaganda” mevcuttur.
“Popülarite kazanmak için” programda yeri olmayan şeyler, onun içine sokulmuştur.
Gazete makalelerinde, konuşmalarda, popüler broşürlerde propaganda zorunludur;
ne var ki, bir parti programı, ekonomikliğinin kesinliği tarafından ayırt edilmelidir;
gereksiz hiçbir şey içermemelidir. Kapitalist tekelci birliklerin “belirleyici
bir önem” kazandıkları ifadesi bana daha tam görünüyor; bu ifade gerekli olan
her şeyi belirtmektedir. Çok gereksiz içeriğinin yan ısıra, Yoldaş Sokolnikov’un
taslağından yukarıda aktarılanlar, teorik bir bakış açısından da sorunlu ifadeler
içermektedir; “kapitalist işletmelerde örgütlenmiş üretimin denetimi”. Yalnızca
kapitalist işletmelerde örgütlenmiş olanların mı? Hayır. Bu ifade çok zayıf.
Böyle örgütlenmemiş üretim bile –küçük zanaatkârlar, köylüler, sömürgelerdeki
küçük pamuk üreticileri vb.– genel olarak bankalar ve mali-sermayeye bağımlı
hale gelmiştir. Genel olarak “dünya kapitalizmi”nden bahsettiğimizde (ve yanlış
yapmamak zorundaysak, burada tartışabileceğimiz tek kapitalizm budur) tekelci
birliklerin “belirleyici bir önem” kazandıklarını ifade edişimiz, başka üreticilerin
bu egemenliğin boyunduruğu dışında kaldığı anlamına gelmez. Tekelci birliklerin
etkilerini “kapitalist işletmelerde örgütlenmiş üretim”le sınırlamak yanlıştır.
Devam edelim. Taslağında Yoldaş Sokolnikov, bankaların oynadığı
rol hakkında aynı şeyleri iki kez yineliyor: ilkin yukarda aktardığımız pasajda
ve ikinci kez, mali-sermayeyi “banka ve sanayi sermayesinin bileşmesinin bir
ürünü” olarak tanımladığı krizler ve savaşlarla ilgili bölümlerde. Benim taslağımda
ise, “devasa boyutlarda yoğunlaşan banka sermayesi sanayi sermayesi ile kaynaşmıştır”
deniliyor. Bunu programda bir kez söylemek yeterlidir.
Üçüncü özellik, “yabancı ülkelere sermaye ihracı muazzam boyutlara
ulaşmıştır” (benim taslağımda). Yoldaş Sokolnikov’un taslağında, bir yerde ve
bütünüyle farklı bir bağlamda, “yeni ülkelerin, aşırı kâr arayışıyla ihraç edilen
sermayenin kullanım alanları” olduğunu okurken, bir başka yerde “sermaye ihracı”na
yapılan yalnızca bir atıfa rastlıyoruz. Yeni ülkeler ve aşırı kârlar hakkındaki
ifadeyi doğru kabul etmemiz oldukça zordur, çünkü sermaye aynı zamanda Almanya’dan
İtalya’ya, Fransa’dan İsviçre’ye vb. de ihraç edilmektedir. Emperyalizm altında,
sermaye eski ülkelere de ihraç edilmeye başlandı, ve yalnızca aşırı kârlar
için de değil. Yeni ülkeler söz konusu olduğunda doğru olan şey, genel olarak
sermaye ihracı söz konusu olduğunda doğru değildir.
Dördüncü özellik, Hilferding’in “ekonomik bölgeler için mücadele”
dediği şey. Bu terim kesin ve tam değildir, çünkü bu ifade, modern emperyalizmi,
ekonomik bölgeler için mücadelenin eski biçimlerinden tamamıyla ayıran
şeyi sergilemiyor. Antik Roma bu tip bölgeler için savaştı, Avrupa krallıkları
on altı ve on yedinci yüzyıllarda bu tip bölgeler için savaştılar ve sömürgeler
elde ettiler; aynısını eski Rusya da Sibirya’yı fethederek yaptı vb. Modern
emperyalizmin ayırt edici özelliği (broşürümde dikkat çekildiği gibi) “bütün
dünyanın en zengin ülkeler arasında toprak bakımından bölüşülmüş olduğu”, yani,
dünyanın çeşitli devletler arasında paylaşımının tamamlanmış olduğudur. Bu durum,
dünyanın yeniden paylaşılması için yaşanılan sürtüşmeleri çok daha keskinleştirmekte
ve özellikle savaşa yol açan keskin çarpışmaların nedenini oluşturmaktadır.
Tüm bunlar Yoldaş Sokolnikov’un taslağında büyük bir ağız kalabalığıyla
dile getirilmiştir ve teorik olarak pek doğru değildir. Fakat dünyanın ekonomik
paylaşımını da içeren durumu ifade edişini aktarmadan önce, emperyalizmin beşinci
ve son özelliğine değineceğim. İşte bu özelliğin benim taslağımda ifade ediliş
biçimi:
“Dünyanın uluslararası tröstler arasında ekonomik paylaşımı
başlamıştır”. Politik ekonominin ve istatistiğin verileri daha ayrıntılı ifadelere
izin vermiyor. Dünyanın bu paylaşımı çok önemli bir süreçtir ancak yeni
başlamıştır. Bu paylaşım, daha doğrusu dünyanın yeniden paylaşımı,
toprak olarak paylaşım tamamlandığından, yani artık rakip ulusa karşı savaşmaksızın
gasp edilecek “serbest” topraklar kalmadığından muhakkak emperyalist savaşlara
yol açacaktır.
Şimdi, Yoldaş Sokolnikov’un programın bu bölümünü nasıl formüle
ettiğine bakalım:
“Fakat kapitalist ilişkilerin alanı daha da genişledikçe, sınırları
aşarak yeni topraklara ulaştılar. Bu topraklar; meta pazarları, hammadde kaynakları,
aşırı kâr arayışıyla ihraç edilen sermayenin kullanım alanları olarak kapitalistlere
hizmet veriyorlar. Mali-sermayenin (banka ve sanayi sermayesinin bileşiminin
bir ürünü) emrindeki muazzam artı-değer birikimi dünya pazarına akıtılıyor.
Güçlü bir şekilde örgütlenmiş ulusal ve kimi durumlarda uluslararası kapitalist
birliklerin; pazarın kumandası için, zayıf ülkelerin topraklarına sahip olmak
ya da denetlemek için, yani onları acımasızca ezme hakkına tek başına sahip
olmak için giriştikleri rekabet, kaçınılmaz olarak en zengin kapitalist ülkeler
arasında bütün dünyanın paylaşılması girişimlerine, evrensel ıstıraplara, yıkımlara
ve yozlaşmaya neden olan emperyalist savaşlara yol açmaktadır.”
Burada bir dizi teorik hatanın üstünü örten bir yığın sözcükle
karşı karşıyayız. Kimse dünyayı bölüşme “girişimleri”nden bahsedemez, çünkü
dünya çoktan bölüşülmüştür. 1914-17 Savaşı, dünyayı “bölüşme girişimi”
değil, çoktan bölüşülmüş olan dünyanın yeniden paylaşılması mücadelesidir.
Savaş kapitalizm için kaçınılmaz bir hale geldi, çünkü ondan birkaç yıl önce
emperyalizm dünyayı, bugün artık eskiyen ve savaş tarafından “düzeltilmekte”
olan güç ölçeğine göre bölüştürmüştür.
Sömürgeler (“yeni topraklar”) için verilen mücadele ve “zayıf
ülkelerin topraklarına sahip olma” mücadelesi, hepsi emperyalizmden önce
gerçekleşti. Modern emperyalizm başka bir şey tarafından karakterize
edilir, yirminci yüzyılın başında tüm dünyanın çeşitli ülkelerce bölüşülmüş
ve işgal edilmiş olması olgusunca. Kapitalizmde, “dünya egemenliği”nin yeniden
paylaşılmasının ancak bir dünya savaşı pahasına gerçekleşebilecek olmasının
nedeni de budur. “Uluslararası kapitalist birlikler” emperyalizmden önce
vardı. Çeşitli ülkelerden kapitalistlerin üye oldukları her anonim ortaklık
bir “uluslararası kapitalist birlik”tir.
Emperyalizmin ayırt edici özelliği tamamıyla farklı bir
şeydir, yirminci yüzyıldan önce varolmayan bir şey; uluslararası tröstler
arasında dünyanın ekonomik olarak paylaşılması, ülkelerin pazar alanları olarak
anlaşmalarla paylaşılması. Bu özel nokta Yoldaş Sokolnikov’un taslağında
belirtilmemiş, böylece de emperyalizm, gerçekte olduğundan çok daha zayıf
gösterilmiştir.
Son olarak, muazzam bir artı-değer birikiminin dünya pazarına
akıtılmasından söz etmek teorik bakımdan doğru değildir. Bu görüş, kapitalistlerin
hem sabit hem de değişken sermayeyi kolayca realize edebileceğini, ancak artı-değeri
realize etmekte zorlanacağını ileri süren Proudhon’un realizasyon teorilerinden
birini çağrıştırıyor. İşin doğrusu, kapitalistler, zorluklar ve krizler olmaksızın
ne sabit ve değişken sermayeyi ne de artı-değeri realize edebilirler. Örneğin,
demir ya da ray stokları dünya pazarına çıkarılırlar ve işçilerce tüketilen
eşyalarla ya da diğer üretim araçları (odun, petrol vb.) ile mübadele edilmeleri
gerekir.
VI
Yoldaş Sokolnikov’un taslağını incelememizi böylece sonuçlandırırken,
önerdiği ve bana göre benimsenip daha da geliştirilmesi gereken çok değerli
bir eklemeye dikkat çekmeliyiz. Teknik ilerleme ve kadın ve çocuk emeğinin daha
fazla istihdamını ele alan paragrafa şu cümlenin eklenmesini öneriyor: “geri
kalmış ülkelerden ithal edilen vasıfsız yabancı işçi emeğinde olduğu gibi”.
Bu ekleme değerlidir ve gereklidir. Geri ülkelerden gelen ve daha kötü ücretlendirilen
emeğin sömürülmesi özellikle emperyalizmin niteliklerinden biridir. “Ucuz” yabancı
işçilerin emeğini utanmazca ve sınırsızca sömürürken, kendi işçilerinin bir
kısmına yüksek ücretlerle rüşvet veren zengin emperyalist ülkelerin asalaklığı,
bir dereceye kadar bu sömürüye dayanır. “Daha kötü ücretlendirilmiş” sözcükleri
ve aynı zamanda “ve genellikle haklarından yoksun olarak” ifadesi eklenmelidir,
çünkü “uygar” ülkelerin sömürücüleri her zaman ithal yabancı işçilerin hakları
olmayışının avantajlarından yararlanmışlardır. Bu olgu Almanya’da Rusya’dan
ithal edilen işçilerde; İsviçre’de İtalyan; Fransa’da İspanyol ve İtalyan işçilerinde
vb. sıklıkla görülmektedir.
Belki, sömürgeleri ve zayıf ulusları soyarak asalakça refaha
ulaşan en zengin emperyalist ülkelerin bir avuç oluşunun önemini programımızda
çok daha güçlü bir şekilde vurgulamak ve çok daha canlı bir şekilde ifade etmek
uygun olabilir. Bu, emperyalizmin son derece önemli bir özelliğidir. Bu, emperyalist
yağmaya maruz kalan ve büyük emperyalistlerce ezilme ve bölüşülme tehlikesine
düşen ülkelerde (Rusya gibi) güçlü devrimci hareketlerin yükselişini belli bir
dereceye kadar kolaylaştırmaktadır. Öte yandan emperyalist yöntemlerle birçok
sömürgeyi ve yabancı toprağı yağmalayan ve böylece de kendi nüfuslarının (nispeten)
çok büyük bir bölümünü emperyalist ganimetin paylaşımının ortakları haline
getiren ülkelerdeki esaslı devrimci hareketlerin yükselişini belli bir ölçüde
önleme eğilimi de taşımaktadır.
Bundan dolayı, en zenginlerce bir dizi zayıf ülkenin sömürülmesi
konusunun taslağımda sosyal-şovenizmin tanımlandığı bölüme eklenmesini önerebilirim.
Taslaktaki ilgili pasaj böylece şu şekle bürünür (eklemeler italiktir):
“Böylesi bir sapma, ilkin, sosyal-şovenist (lafta sosyalist
gerçekte şovenist) eğilimdir, bir emperyalist savaş peşinden koşan “kendi”
ulusal burjuvazisinin yağmacı çıkarlarını gizlemek ve sömürgeleri ve zayıf
ulusları yağmalayarak devasa kârlar elde eden zengin ulusların yurttaşlarının
ayrıcalıklı konumlarını korumak için “anavatan savunusu” sloganını kullanmaktır.
Diğer taraftan buna benzer başka bir sapma ise, aynı ölçekte geniş ve uluslararası
bir hareket olan “Merkezci” harekettir, vs.”
Daha kesin bir ifade olması için “emperyalist bir savaşta” sözcüklerini
eklemek zorunludur. “Anavatan savunusu”, savaşı onaylamaktan, onu meşru ve haklı
göstermekten başka bir şey değildir. Farklı türden savaşlar vardır. Devrimci
savaşlar da söz konusu olabilir. Bu nedenle neyi kastediyorsak kesin olarak
söylemeliyiz: Emperyalist savaş. Bu şüphesiz anlaşılıyor, ancak yanlış anlaşılmasından
kaçınmak için, ima edilmemeli, doğrudan ve açıkça ifade edilmelidir.